Siyasetin güvenlik bürokrasisine esareti
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in şafak operasyonu ile gözaltına alınması ve arkasından yerine kayyum atanması Türkiye’de idari vesayetin yeni fakat en müstesna örneklerinden biri oldu.
Hamle öyle bir zamanlama ile geldi ki iktidarın bu tür adımlarına alışık olanlar bile anlam vermekte zorlandı. Ankara’da ilk dakikadan beri sorulan soru “Bundan Erdoğan’ın haberi var mı?”.
“Erdoğan onay vermeden böyle bir adımı kimse atamaz”dan, “Bahçeli’nin Öcalan hamlesine karşı İçişleri Bakanlığı içinden karşı hamledir”e kadar akıl yürütmelerin sonu yok.
İktidara yakın isimlerin bile sorgulamadığı tek konu Özer’e yöneltilen suçlamaların “bomboş” olduğu. O zaman bu kadar “bomboş” iddialarla Türkiye’nin en büyük ilçesinin seçilmiş belediye başkanını sanki dağ başında terör kampına baskın yapar gibi “yatağından almanın” anlamı ne?
İddiaların neden saçma olduğunu konuşmanın bile anlamsızlaştığı bir hamle ile karşı karşıyayız.
İktidarın kayyum politikası ilk değil ama daha önceki adımların hukuki değilse de siyasi olarak izah edilebilecek bir zemini vardı. Yapılanı hukuksuz bulsa bile iktidar seçmeni “PKK’ya maddi destek vermek, terörü finanse etmek, belediyeyi teröristlerle doldurmak” gibi vicdan rahatlatacak gerekçelere başvurabiliyordu. Kaldı ki bunların bir kısmının somut kanıtı da vardı. İzlenen usul doğru olmasa da yapılan izah edilebiliyordu.
Selahattin Demirtaş ya da Osman Kavala gibi örneklerde ise hedefteki kişilerin iktidar tarafından sembolleştirilmesi hukuksuz da olsa verilen cezaların siyasal bir mücadele içinde “anlayışla karşılanmasına” zemin........
© Karar
visit website