AK Partinin çıraklık ve şahlanış dönemine ait iki hadise…
İki ay önceki yazıma “AK Partinin nereden nereye evrildiğinin mukayesesini yapabileceğimiz örneklerle artık daha sık karşılaşıyoruz” diye başlamışım. Nitekim bu hafta yaşanan bir hadise bir kez daha somut bir şekilde AK Partinin nereden nereye geldiğini ortaya koyması açısından önem arz ediyor.
Aslında bu mukayeseleri yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi iktidarlarına yönelik yaptığı “dönem, kategori” tespitini de hatırlamak gerekiyor. 3 Nisan 2011 tarihli konuşmasında AK Parti iktidarını üç döneme ayırmış, şöyle demişti:
“14 Ağustos 2001’de çıktık, 16 ay sonra sizler bize iktidar görevini verdiniz, öyle bir iktidar verdiniz ki parlamentonun yüzde 65’i AK Parti’deydi. 3 Kasım 2002’de çıraklık dönemi başladı. Bu çıraklık dönemi 22 Temmuz 2007’ye kadar devam etti. 2007’de kalfalık dönemi başladı, şimdi bugün inanıyorum ki kalfalık dönemi sona eriyor, 12 Haziran’da sizin görevlendirmenizle ustalık dönemini bize verirseniz ustalık dönemi başlıyor.”
***
Şu hadise AK Parti iktidarının çıraklık döneminde yaşanmış, okuyalım:
“Tarih 18 Kasım 2002. Sabahleyin Başbakan Abdullah Bey arayarak beni Genel Merkez’e çağırdı. Gittim. Genel Başkan odasında Abdullah Bey yalnız, benim önüme el yazısı ile yazılmış bir liste koydu “işte Bakanlar Kurulu listesi” dedi. Gece listeyi hazırlamış, Tayyip Bey’le görüşmüşler, ikisi dışında ilk gören de ben oluyorum. Bu listeyi bilgisayarla yazılı hale getirip Köşke, Cumhurbaşkanlığına çıkacak ve hükümeti kuracak. Cumhurbaşkanlığından da randevu istenmiş, öğleden sonrası için saat belirlenmiş.
Listeyi dikkatle inceledim. Güzel bir kadro, göz dolduran bir ekip, benim ismim de Milli Eğitim Bakanı olarak yer alıyor. Tek olumsuz tepkim kendi ismimle ilgili oldu. Özet olarak “Beni Milli Eğitim Bakanlığına getirmenizi doğru bulmuyorum. Ben yakın zamanda irticacı rektör olarak görevden alınmış biriyim. Bu size zarar verir, basında falan istismar edilir, seçimde büyük başarı kazanıldı, toplumun büyük bir desteği gerçekleşti, yepyeni, pırıl pırıl bir hükümet kuracaksınız, bu tür uç isimlerle başlamanız doğru olma, biz size geriden destek veririz, bunu bir daha değerlendirmenizi isterim” dedim.
Allah biliyor, kendimle ilgili, zerre kadar endişem yoktu. Bu görevi de uzun DPT ve rektörlük birikimim ile çok iyi yürüteceğimden emindim; ancak partimizin bu büyük başarı ile yoluna devam etmesi, meşruiyet zemini tartışmalarına düşmemesiydi. Abdullah Bey “sen yanılıyorsun, bu büyük bir seçim başarısı, yeni bir dönem, başarılı olacağımız isimleri belirledik, endişe edecek bir şey yok” dedi. Ben ısrar edince “Tayyip Bey’le görüşeyim” dedi.”
Benim özetle anlattığım bu tarihi anekdotun tamamını AK Parti’nin reformist........
© Karar
