menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gönül Kapan

19 0
29.01.2025

ZARİF bir evi vardı.

Küçüktü ama içerisine girdiğinizde nedense birden genişlemiş olduğunu sanırdınız. Aslında mekân genişlemiyordu elbette. Olup biten başka bir şeydi.

Sıcaklık önce bedeninizi kavrıyor ve bunun bir neticesi olarak gönlünüzde bir ferahlık oluşuyordu.

Duvarlar tavana kadar kitaplık olarak düzenlenmişti. Kendinizi devlet kütüphanesinde hissettirecek kadar çok kitabın usulüne uygun ve konularına göre tasnif edilmiş olması usta bir elin değdiğini hemen gösteriyordu. Ortada üzerine Toros kiliminin örtülü olduğu bir çalışma masasının olmasıysa sizi yaylaların enginliğine davet eder gibiydi. Dikkatle bakıldığında yurdun pek çok yöresinden getirilmiş el emeği göz nuru dokuma malzemelerini görüyordunuz ki, bu sizi anında tarihinizin sanat kucağına atıveriyordu.

Bazı yerlerinde farklı renklerde Söğüt kokulu Osmanlı yemenileri asılıydı. Ortada tahta bir sofra ve altında Tokat veya Amasya mamulü taş baskı sarı renkte sofra bezi ben buradayım der gibiydi.

Gözlerimi objelerden alamıyordum. Kendimi tarihin derinliklerine dalıp ecdat ile bağdaş kurmuş bir duygu içinde bulmuştum. Değişik ustalardan çıkmış farklı boyuttaki çarıklar, takunyalar bir başka hava veriyordu odaya.

İçeride biraz zaman geçirince maharetli zanaatkarların elinden çıktığını âdeta bağıran sedef kakma ahşap ürünlerin olduğunu fark ettim. Her birine kıymetli bir misafir özeni gösterildiği çok belliydi. Öylesine konulmamıştı. Selçuklu motifleri barındıran gümüş çalışmalara daha sonra nazarım kaydı. Hele gümüş çerçeveli ahşap tutamaklı bir ayna vardı ki, kendinizi onda görmek için can atardınız. Direnmek ne mümkün…

Yan bir masada hat malzemeleri vardı yine… Kendisi hattat değildi ama sanırım........

© İstiklal