Büyükada’da Lezzet Kervanı: Bir Hayat, Bir Ada, Bir Sofra
Büyükada
Denizin mavisini gökyüzüne bağlayan ince bir düş çizgisinde başlar Büyükada. Martıların kanat sesleri, deniz kokulu rüzgâr, çam ağaçlarının reçineli nefesiyle buluşur; her adımda geçmişin ayak izleri duyulur taş sokaklarda. Yalıların cumbalarından sarkan sardunyalar, eski İstanbul’un fısıltılarını taşır. Gün, sahilde ağır ağır batarken, ufukta turuncuya boyanmış deniz, zamanın biraz daha yavaş aktığını hatırlatır insana.
İstanbul’un en kalabalık zamanlarında bile bir nefes molasının adıdır Büyükada. Burası şehirden yalnızca bir vapur mesafesinde olsa da başka bir dünyanın kapısı aralanır gibi hissedersiniz. Dar sokaklarında dolaşırken duyduğunuz fayton çanlarının yerini artık elektrikli araçların vızıltısı almış olsa da adanın ruhu hâlâ geçmişin zarif adımlarını taşır.
Büyükada’nın simgesi Kervan Restaurant
İşte romanlara konu olmuş bu atmosferde, bir sofranın etrafında toplanan lezzetlerin hikâyesi anlatılırken, adanın simgesi hâline gelmiş bir mekân beliriverir: Kervan Restaurant.
Mahmut Kelen ’in Hikâyesi
Aslında bu lezzet hikâyesinin başkahramanı olarak karşımıza çıkan bir isim var: Mahmut Kelen. Ve onun ömrünü adadığı bir restoran. Mahmut Kelen ‘in hikâyesi, yalnızca bir işletmecinin değil, hayata tutunmayı bilen bir adamın hikâyesidir. “12 yaşında geldim gurbete ve 15 yaşından beri annesiz babasız hayat mücadelem ben reşit olmadan başladı” derken, sesinde bir burukluk değil; aksine, kazanılmış bir hayatın vakur ağırlığı hissedilir. Van’dan İstanbul’a ilk gelişini cebinde yalnızca “iki kilo otlu peynirle” gerçekleştirmesi, bir otobüs biletine hayat sığdıran çocuğun hikâyesidir. Henüz 15 yaşındayken açtığı ilk kahvehane, aslında yalnızca bir dükkân değil, kendi kaderinin kapısı olmuştur.
