Gününüz Batı Medeniyetinin Çöküşünün Diğer Bir Kısım Çözümlemeleri Ve Yeni Medeniyet Tasavvurları
İncelememizin buraya kadar olan bölümlerinde, “Batı Medeniyetinin Çöküşünün Çözümlemeleri ve Yeni Medeniyet Tasavvurları” dile getirirken genelde Alexis Carrel ve yer yer de Albert Schawitzer’in çözümlemeleri üzerinde durduk.
İncelememizin bundan sonraki birkaç bölümünde ise, genelde büyük özetlemeler yaparak diğer bir kısım Batılı filozoflar, fikir ve düşünce adamlarının çözümlemeleri ve yeni medeniyet tasavvurlarını dile getireceğiz. .Bunlar isim isim ele alınmak suretiyle işlenecektir.
René Guénon: “Modern Dünyanın Bunalımı”
Günümüz Batı Medeniyetinin mana dünyasını tümüyle inkar ile yalnızca maddeye önem veren, iyi veya kötü her şeye yalnızca insan aklı ve iradesiyle karar verilebileceği, insanlar arasında “kardeşlik, sevgi ve dostluk” un ancak bu yolla sağlanabileceğine yönelik olarak bir hastalığı “Hümanizm” in varlığı ve eleştirisi olmuştur.
Hümanizm, Avrupa’da Rönesans hareketiyle kendisini gösteren felsefi bir cereyandır. Taraftarları tarafından yayınlanan “Hümanist Manifesto”da tanımlaması şöyle yapılır:
“Hümanizm, doğaüstücülük olmaksızın, insanlığın daha iyi bir konumda olmasını arzulayan kişisel olarak kendisini gerçekleştirerek, bir yaşam sürmeye öncülük etme kabiliyetimiz ve sorumluluğumuz olduğunu savunan ilerici bir yaşam felsefesidir.” (Daniel Smıth, Tarihi Değiştiren 150 Buluş ve Kavram Büyük Fikirler Kitabı, Çev. M. Demirkıran, Salon Yayınları, Konya, 2018, s. 148)
En kısa tanımlamasıyla, “İnsanın kendisini Tanrı yerine koyması” demek olan ve “Sekülarizm –Laisizm felsefi ve siyasi yapılanması” nın da öncüsü Hümanizm’in Batı ve bütün insanlık dünyasına getirdiği yıkım hakkında René Guénon (1886 -1951), kendisi daha sonra Müslüman olan ve Abdülvahit Yahya adını alan Batılı düşünür şunları yazar: “Rönesans zamanında itibar kazanan ve modern uygarlığın yapacaklarını çok önceden belirleyen bir kelime vardı: ‘Hümanizm’ (Hüma, Fransızca bir kelime olup sözlük anlamı kutluluk, saltanat demektir). Hümanizm, aslında, her şeyi katıksız insani ölçülere indirgeme, insanı aşan bütün ilkeleri saf dışı bırakma, mecazi olara söylersek, yeryüzüne sahip olma bahanesiyle göklerden yüz çevirme meselesi olmuştur. Rönesanscıların izlediklerini söyledikler Yunanlılar bu konuda hiçbir zaman, hatta ‘entelektüel’ çöküşlerinin en ileri aşamasında bile bu kadar ileri gitmemişlerdir. En azından, onlarda faydacı kaygılar (buna günümüz felsefi cereyanlarından olarak Pragmatizm=Faydacılık deniliyor) – daha sonra ‘modern’ler arasında olduğu gibi - hiçbir zaman birinci sırayı almamıştır. Hümanizm, daha sonra çağdaş ‘laisizm’ olan şeyin ilk şekliydi. Modern uygarlık her şeyi, kendi kendisinden ibaret sayılan insanın ölçülerine indirgemeye kalkışmakla adım adım en aşağı dereceden unsurların seviyesine düşmüş ve yaradılışının madde cephesinde gizlenen ihtiyaçları doyurmak birinci amacı haline gelmiştir. Bu amaç da, şöyle veya böyle, bir yanılsamadır, çünkü durmadan ‘(doyurulması mümkün olmayan) çok daha suni ihtiyaçlar doğurur.”(1) (René Guénon, Modern Dünyanın Bunalımı, Çev. N. Avcı, Yeryüzü Yayınları, İstanbul, 1979, s. 29 – 30)
Guénon, kitabında, Carrel benzeri, günümüz Batı medeniyetinin, manaya önem vermemesi sebebiyle “katıksız bir madde uygarlığı olduğu” üzerinde durur. (s.117)
Günümüz Batı medeniyetinin rejimi Demokrasinin kendisini “sayısal eşitlik” te göstermesine rağmen, sosyal uygulamalarda bunun tersi olup, “seçkinler” denilen zenginler-burjuva sınıfının emellerine hizmet ettiği üzerinde dururken de Guénon şunları yazar: “Demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesi demekse (gerçekten de hep böyle tanımlanmıştır) bu kesinlikle olmayacak bir şeydir; ne günümüzde ne geçmişte bunu doğrulayacak en küçük bir şeye rastlamak mümkün değildir.” (s. 107-108)
Guénon, bilimin verilerinin teknolojiye transferinin insanları “makinen kölesi” haline getirdiğine yönelik olarak da şunlardan bahseder: “Medeniyeti maddi temellere oturtmaktan olarak, bilim ve teknolojinin peşinde koşan modern dünyanın en sonunda bunların kölesi haline geldiğinden olarak, “Modern dünya sadece bilim peşinde koştuğunu iddia ederken bile aslında bütün çabası (tabiata hakim olmak için) endüstriyi ve makineyi geliştirmekten ibaretti. Böylece modern insan maddeye hakim olup onu amaçlarına uygun bir kalıba dökmeye çalışırken kendisini onun kölesi haline getiriverdi.” (s.125)
Guénon, Carrel benzeri “Yeni Bir Medeniyet Tasavvuru” olarak, “Tarihi Maddecilik” ten sıyrılarak madde- mana dengesinin kurulmasından bahseder. (s. 27) Onun, Hıristiyan olan ömrünün son yıllarında Müslümanlığa girmesi bile, bütün dinler ve felsefi sistemleri inceledikten sonra “insanlığın kurtuluşu” nun ancak Müslüman olmaktan kaynaklanacağını göstermiş, kitabının son paragrafında bunu şöyle dile getirmiştir: “Modern dünya bir felaket sonucu yerle bir olmadan gözle görünür bir sonuca ulaşmak umudu olması bile, bu yine de günümüzü çok aşan bir işe girişmemek için geçerli bir neden olamaz. İçlerinde umutsuzluğun ayartıcı fısıltılarını duyanlar, kendi kendilerine, bu alanda yapılan hiçbir şeyin kaybolmadığını; kargaşanın, yanlışın ve karanlığın ancak geçici bir süre için galip gelebileceğini, her türlü kısmi ve geçici dengesizliğin ister istemez topyekun dengenin kuruluşuna katkıda bulunduğunu ve Hakk’ın (O hak ki, esası İslam’dır) gücü karşısında hiçbir şeyin sonuna kadar direnemeyeceğini hatırlamalıdırlar. Eskiden, Batı’da bazı gizli örgütlerin benimsediği şu sözler onların da simgesi olmalıdır: ‘Vincit omnia verites’ (Hakk her şeyi fetheder’ ). (s. 169)
Arnold J. Toynbee: “Medeniyet Yargılanıyor”
Toynbee, (1889 – 1975) ünlü İngiliz tarihçi ve İngiliz istihbarat teşkilatının elamanı yazardır. Siyasa tarih yanında medeniyet tarihi üzerine de kitapları vardır.Bunlardan birkaçı Türkçeye çevrilerek yayınlanmıştır.
Toynbee’nin incelememizle ilgili kitabı “Medeniyet Yargılanıyor” kitabıdır. Günümüz Batı Medeniyetini “hataları ve sevapları” ile incelemenin yanında “Yeni Bir Medeniyet Tasavvuru” nu da dile getirmesi sebebiyle önemli bir başvuru kaynağımız olmuştur.
Toynbee, dünya tarihinde medeniyetlerin sınıflandırmasını yaparken “4 medeniyet merkezi” üzerinde durur: Batı Medeniyeti (Yunan, Roma, Hıristiyanlık ve günümüz seküler Batı medeniyeti kollarıyla) , İslam Medeniyeti, Uzakdoğu Medeniyeti (Çin ve Japonya) ve Hint Medeniyeti. (A. Toynbee, Medeniyet Yargılanıyor, Yeryüzü Yayınları, İstanbul,1984, s. 211)
Bu medeniyetler yapılanmalarının kısa bilgilerini veren Toynbee, kuruluş, yükseliş ve yıkılış sebepleri üzerinde de durarak, dünyada geçmiş ve gelmiş medeniyetler içinde, son 400 yılda, bilim, teknoloji ve ekonomik büyük gücü sebebiyle bütün dünyayı en geniş boyutlarda etkileyen tek medeniyetin günümüz Batı medeniyeti olduğu, bu büyük etkinin birçok medeniyeti yok ettiği ve en sonunda 19 medeniyete indirgediği ve bunlar içinde İslam, Uzakdoğu ve Hint medeniyetlerinin bile “can çekişmekte” olduklarını, günümüz Batı medeniyetinin de diğer medeniyetler gibi yok olabileceği ve........
© İstiklal
