Kadın-Erkek, Aile ve Toplumda Mukaddes Denge: İslâm'ın Kadın ve Erkek Tasavvurunda Huzur ve Güven Anahtarı
İnsanoğlu tek bir nefisten yaratıldı. Aynı kaynaktan gelen kadın ve erkek, aynı insanlık onurunu taşıyarak yeryüzünde birbirinin eksiklerini tamamlamak üzere var edildi. Kadın ve erkek, hayatı iki farklı uçtan taşıyan değil, aynı hakikatin iki tamamlayıcı kanadı olarak var edildi. Biri eksik olduğunda diğeri uçamaz; biri yıprandığında öteki de güç kaybeder. Kur’ân-ı Kerîm’in ışığında baktığımızda kadın ve erkeğin rekabet etmek için değil, birlikte iyiliği çoğaltmak için yaratıldığını görürüz.
Bir toplum da ancak iki kanadı sağlam olduğunda yükselebilir. İslâm medeniyeti, kadın ve erkeği bir bütünün birbirini tamamlayan iki parçası olarak görüyor. Bu modern dünyada bu dengeyi nasıl koruyabiliriz?
Modern dünya, kimi zaman kadını erkekle, erkeği kadınla yarıştırarak aslında ikisini de yalnızlaştırıyor; aileyi zayıflatıyor, toplumu köksüz bırakıyor. Oysa İslâm, insanın fıtratına en uygun dengeyi, en merhametli düzeni ve en güvenli toplumsal yapıyı kadına ve erkeğe verilen ilahî değer ile kurmuştur.
Modern dünyanın hızlı tüketilen fikirleri, kadınla erkeği sanki karşı saflardaymış gibi gösterse de Kur’ân-ı Kerim bize bambaşka bir denge sunuyor: Sevgiye yaslanan, merhametle güçlenen, adâletle korunan ve sorumlulukla ayakta kalan bir aile düzeni…
Bir medeniyetin yükselişi, kadın ve erkeğin uyum içinde yürüyebilmesine bağlıdır. İslâmiyet öncesi Arap toplumunda kız çocukları diri diri toprağa gömülürken, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) "Kız çocuklarını güzelce yetiştiren, cehennem ateşinden korunur" müjdesiyle yepyeni bir insanlık anlayışı doğdu. Bu, insanlık tarihinin en köklü dönüşümlerinden biri oldu.
Kur’ân-ı Kerim’de kadın; şefkatiyle, onuruyla, iffetiyle, inceliğiyle korunmaya değer bir emanet ve ahlâkın korunmasına emanet edilen bir varlık olarak anlatılıyor. Fakat bu, onun aciz olduğunu değil; aksine değerinin büyüklüğünü gösteriyor. Erkek ise gücüyle değil, sorumluluğuyla ve adâletiyle imtihan ediliyor; adâletin, merhametin, koruyup gözetmenin, sorumluluk ve emanet bilincinin temsilcisi olarak tarif ediliyor.
Yani İslâm, kadın ve erkeği birbirine râkip değil, birbirinin güven limanı olarak görüyor. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır” buyurarak aile içi merhameti, imanın ölçüsü hâline getirmiştir. Kadına gösterdiği zarafeti, sevgi dolu ifade biçimini, erkeğe yüklediği sorumluluğu ve erkekten beklediği adâleti tekrar düşündüğümüzde şunu görüyoruz: İslâm, kadını korurken erkeği de koruyor; erkeği sorumlu kılarken kadın için güvenli bir hayat alanı oluşturuyor. Her ikisini de yücelten şey, Allah’ın (c.c.) verdiği değeri koruyabilmesidir.
Kur'an-ı Kerim, kadın ve erkeği bir bütünün tamamlayıcı parçaları olarak sunuyor. "Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir" âyet-i kerimesi, bu mukaddes ortaklığın temelini oluşturuyor. Peygamberimiz (s.a.v.), Veda Hutbesi'nde "Kadınların haklarına riayet ediniz" buyurarak, toplumsal sözleşmenin en önemli maddesini ilan etmiştir. Modern dünyanın yüzyıllar sonra keşfettiği kadın-erkek eşitliği kavramı, İslâm'ın zaten 1400 yıl önce insanlığa hediye ettiği bir değerdi.
Bugün bilimsel araştırmalar bile, Kur’ân-ı Kerim’in sunduğu aile modelinin hem psikolojik hem sosyolojik olarak en sağlıklı yapı olduğunu doğruluyor. Aile bağlarının kuvvetli olduğu toplumlarda suç oranlarının düştüğü,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden