Terör yalnızca silahlarla, bombalarla ya da pusularla yürütülen bir faaliyet değildir. Zihniyetleri şekillendiren, kitleleri etkileyen ve nesillerin aidiyet duygularını çarpıtan propaganda süreçleri, terörün en sinsi ama en etkili silahlarından biridir. PKK terör örgütü, bu stratejinin ustaca uygulayıcılarından biri olarak, Avrupa’da yıllardır faaliyet göstermekte ve genç zihinleri radikalleştirmeye yönelik bir kültürel-ideolojik kuşatma inşa etmektedir.

Avrupa’nın Açık Toplum Paradoksu

Avrupa ülkeleri, liberal demokrasinin temel değerleri olan ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve azınlıkların korunması ilkelerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu ilkeler, tarihsel olarak faşizm ve totalitarizme karşı bir panzehir işlevi görmüş; farklı etnik, dini ve kültürel grupların kendilerini ifade etmelerine imkân tanımıştır. Ancak bu özgürlükçü atmosfer, ne yazık ki terör örgütleri için bir fırsat alanına dönüşmüş durumda.

PKK’nın Avrupa’daki yapılanmaları, çoğunlukla sivil toplum kuruluşu, kültürel dernek ya da gençlik platformu kisvesi altında faaliyet göstermekte. Almanya, Fransa, İsveç, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde legal zeminde faaliyet gösteren bu yapılar, bir yandan “kültürel kimlik savunuculuğu” görünümünde çalışmalar yürütürken, diğer yandan doğrudan örgütün ideolojik altyapısını genç kuşaklara aktarıyor.

Gençlik Üzerindeki Etki: Sessiz Radikalleşme

Radikalleşme çoğu zaman ani bir dönüşüm değil, zamana yayılan, kültürel ve psikolojik bir sürecin sonucudur. PKK’ya yakın kuruluşlar, Avrupa’da yaşayan Kürt kökenli ya da kendisini “ezilen halklar” mücadelesine yakın hisseden gençleri hedef alıyor. Bu gençlerin bir kısmı ailelerinden uzak, kimlik bunalımı yaşayan, göç geçmişinden kaynaklı travmalarla boğuşan ya da mevcut topluma entegre olamamış bireylerden oluşuyor. Örgüt bu boşluklara, “aidiyet” ve “amaç” duygusu sunarak nüfuz ediyor.

Üniversite kampüslerinde düzenlenen paneller, sanat ve edebiyat üzerinden yürütülen........

© İstiklal