Hiç Ölmeyecek Birini Sev
İnsan sevgisini, aşkını çeşitli fani varlıklara yöneltir. Karşı cinsini sever, ona aşık olur. Aşkından deli divaneye döner. Öyle sever ki gözü hiçbir şeyi görmez.
Biz bu aşka mecazi aşk diyoruz.
Elbette hakiki aşkı bulmak için mecazi aşk şarttır. Şart derken kastım şu: “Önce oradan geçecek ki ve o aşkın (fani sevgililere yöneltilmiş aşkın) bir yerden sonra anlamsız olduğunu anlayacak ki aşk-ı hakiki’ye ulaşsın.
Mecnun, Leyla’dan Mevla’ya işte böyle ulaştı.
“Ararken Leyla’yı, buldum Mevla’yı demesi ondandır.”
Hatta, Allah’ı bulduktan ve O’nun (cc) sevgisi ve aşkı ile hemhal olduktan, kendinden geçtikten sonra, bir gün şehirde karşısına Leyla çıkıyor ve Leyla’yı tanımıyor bile. Halbuki yıllarca “Leyla Leyla” diye çöllerde dolaşmıştı Mecnun. Çöllerde aradığı Leyla, şehirde karşısına çıkmıştı, “ancak Mecnun eski Mecnun değildi.” Leyla eski Leyla olsa, ne yazar, Mecnun eski Mecnun olmadıktan sonra.
Yine darb-ı mesel olarak anlatılır.
Bir tasavvuf büyüğü Alim, Mürşit, Hoca, müritleriyle birlikte şehirde yürürken, yolda ağlayıp da sızlayan bir genç görürler. Gencin perişan halinden çok mahzun olarak Alim kişi, o Gence sorar. “Niçin ağlarsın niçin böyle feryat edersin Ey Genç!” Ağlayan Genç şöyle cevap verir: “Sevgilim, aşkım beni bırakıp da gitti.” Alim sorar: “nereye gitti, neden bırakıp gitti?”........
© İstiklal
