menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Resmi Söylem, İktidar ve Gazze Eylemlerinin Normu

10 4
04.06.2025

Aksa Tufanı sürecinde Türkiye’de yapılan eylemler çarpıcı bir gerçekliği ortaya koydu: Ulusal ölçekte örgütlenmiş dindar STK’lar, Türkiye’nin İsrail’le olan ilişkisini sorgulamak ve hükümete yönelik gerekli baskı mecralarını oluşturmak konusunda başarısız oldular. Şüphesiz, bu STK’lar ve kanaat önderleri İsrail’e karşı Filistin’in yanında olduklarını gösteren yüksek katılımlı eylemler yaptılar. Filistin’i duygu dolu ifadelerle desteklerken, İsrail’i en sert şekilde lanetlediler. Ne var ki İsrail’e ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin verdiği desteği her fırsatta gündeme getiren ve Batı’yı “iki yüzlü” olmakla, “çifte standart” uygulamakla suçlayan bu STK’lar ve kanaat önderleri, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini görmezden geldiler. Dahası bu ilişkiye odaklanan, küçük grupların eylemlerine karşı mesafeli ve eleştirel bir duruş gösterdiler. Bu yazıda bunun arkasında yatan bazı dinamikleri kısaca ele almak istiyorum.

Nostalji, Umut ve Büyük Filistin Mitingi: Kardan Aydınlık Bir Sabah Gelecek mi?

İktidar 28 Ekim 2023 tarihinde “Büyük Filistin Mitingi” adıyla 1 milyonu aşkın kişinin katıldığı bir gösteri düzenledi. Eylemin düzenlendiği tarihte el-Ehli Hastanesi katliamı yaşanmış, Gazze’nin üzerine binlerce ton bomba atılmıştı. Dolayısıyla eylem, toplumsal duyarlılığın tavan yaptığı bir psikolojik atmosferde gerçekleştirilmişti. Hem eylem alanındaki yüz binler, hem de konuşmayı ekranlardan izleyen milyonlar Cumhurbaşkanı’nın ne söyleyeceğine kilitlenmişti.

Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, HÜDA-PAR ve MHP Genel Başkanlarının da katıldığı mitingte Erdoğan yaklaşık 40 dakika süren bir konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı sahneye çıkarken İslami camianın yakından bildiği “Bir Sabah Gelecek Kardan Aydınlık” marşı çaldı. Bu marşla kitlelere, aydınlık bir sabahın geleceğine dair umut veriliyor ama “bunu hemen beklemeyin!” hatırlatması da yapılıyordu.

“Umut söylemi” dindar/muhafazakar duruşun karakteristik özelliklerini anlamak açısından ayrıcalıklı bir yer taşır. Genellikle bu söyleme “geçmişe duyulan özlem” eşlik eder. “Mazi” ve “âti” kavramları hem umudu, hem de bu umudun kaynağını yansıtan kodlar olarak karşımıza çıkar. Aslında umut söylemi, bir gelecek tasavvurundan daha çok nostaljik bir hayıflanmayı ifade eder: Dün kaybedilmiş olan yarın bulunacaktır. Gelecek geçmişte yaşanmıştır. Umut geçmiştedir.

Yahya Kemal’in meşhur: “Ne harabiyim ne harabatiyim/Kökü mazide olan atiyim.” mısraları bu hayıflanmanın simgesi olmuştur. Mazi, “muazzez ve muzaffer” bir geçmişi; ati ise yine eski günlerin tekrar geri döneceği muhayyel bir zamanı işaret eder. Fakat maziden neyin kastedildiği açık olmadığı gibi, atinin de nasıl vücut bulacağı belirsizdir. Mazi; bir “tezekkür/hatırlama” konusu değil, bir nostalji konusudur. Fransızca “eskiye duyulan özlem” anlamına gelen nostalji geçmişi hatırlamak değil, geçmişi “çarpıtarak ve yanlı” bir şekilde hatırlamaktır. Nostaljide “seçici bir hatırlama” söz konusudur. Tarihin “bize kendimizi iyi hissettirecek” yanlarının alınmasıdır. Nostaljik tasavvur gerçekliğin bir kısmının yok sayıldığı, bir kısmının çarpıtıldığı, bir kısmının da yorumla düzeltildiği imgesel bir anlatıdır.

Nitekim şu soru ortadadır: Maziyi kim temsil etmektedir: Dört Halife Dönemi mi? Emevi Hanedanlığı mı, Abbasi Hanedanlığı mı, Selçuklu mu, Osmanlı Hanedanlığı mı? Bu mazinin içinde Cemel, Sıffin, Nehrevan, Kerbela, Mihne olayları, İmam-ı Azam Ebu Hanife gibi alimlerin öldürülmesi, Fatih’in “siyaseten kardeş katli” ve benzerleri de var mı? Geleceği kuracak olan kökler mazinin ne tarafından besleniyor? Dahası mazi; bir ırkı mı, bir mezhebi mi, bir ümmeti mi temsil ediyor? Köklerimiz mazinin ne tarafında?

Bu soru ve sorgulamalardan münezzeh bir “aydınlık sabah” tasavvuru sürgit........

© İslami Analiz