Bir Endülüs Rüyası
Endülüs ismini, ilk defa üniversitede Yahya Kemal’in Kendi Gök Kubbemiz şiir kitabını okurken “Endülüs’te Raks” şiirinde gördüm. Üniversite yıllarındaki Endülüs merakım yıllar sonra beni peşinden sürükledi ve hatta bana çocuk kitabım olan Bir Endülüs Rüyası‘nı da yazdırdı.
Kimileri için turistik bir bölge olan Endülüs, benim için İslam medeniyetinin ihtişamını hissettiğim, inşa edilen eşsiz İslam kültürünün izini sürdüğüm bir rüyaydı. Bu rüyada kimi zaman boynu bükük kimi zaman ateşler içinde kalsam da Endülüs hiçbir vakit bitmeyecekti. Bu coğrafyada kaybolmayacak aksine hiç durmadan iz sürecek, İbn Rüşd’ün, Zehravi’nin, Lübna’nın, İbn Firnas’ın, İbn Tufeyl’in peşinden gidecek, her izde farklı bir hayranlık duyacaktım. Okyanustan esen rüzgârlar eşliğinde çok sevdiğim bir ezgiyi dinler gibi dinleyecektim Endülüs’ü. Müslümanlık günbegün silinirken bu topraklardan bir yandan da Tarık Bin Ziyad’ın yaktırdığı gemiler gibi yanacaktım içten içe. Endülüs’ü içime nakış nakış işlerken Endülüs’ün taşına, toprağına bir parçamı da ben bırakacaktım. Nitekim öyle de oldu. Pek çok Endülüs şehrini hayranlık içinde solumak bana da nasip oldu. Ancak dönerken bir değil bin parçamı bıraktım Endülüs’te.
Endülüs adı; Granada, Malaga, Cordoba, Sevilla, Cadiz gibi şehirleri içine alan bölge için kullanılır. Müslüman komutan Tarık Bin Ziyad, İber Yarımadası’ndaki bu bölgeyi 711’de fethetmiş; Endülüs tam 781 yıl boyunca 1492’ye kadar Müslümanların hâkimiyetinde kalmış. Müslümanlar burada sadece kültürünü tanıtmamış, aynı zamanda bilim ve teknikteki katkılarıyla da buraları ihya etmişler. O dönemde bu toprakları Avrupa’nın en zengin ve en gelişmiş bölgesi hâline getirmişler. Fakat İspanyollar bu........
© İnsaniyet
