Terzi Çırağı
Bayram sabahlarında ellerinde kese, kapı kapı dolaşan çocukların öğleye kadar tüm evleri ziyaret edebildikleri küçük bir köyde doğmuştu Ömer. 1960’lı yılların başında elektriğin olmadığı, suyun kuyulardan çekildiği zamanların çocuğuydu. Köyde sadece ilkokul vardı, ortaokulu okumak isteyen, şehre gitmeliydi. Oldukça meşakkatli ve masraflı olan bu işin pek gönüllüsü çıkmazdı. Çocukların çoğu köyde kalır, ailesiyle birlikte ekip biçer, keçi, koyun besler, ineğe bakardı. Rençberlikten gayrısına heves edenin de gözü şehirde olurdu. Çocuklar bir usta yanına verilirdi. Ömer, ilkokulu bitirir bitirmez terzi Ahmet Usta’nın yanında çıraklığa başladı. İlçede ona bir oda tuttular. Toprak damlı, dört gözlü bir evin ikinci kapısı Ömer’in odasına açılıyordu. Daracık odada dört çocuk kalıyorlardı. Odada kalacak kişi sayısı, odaya sığdırılabilen minder ve döşek niyetine yere serilen beşik yorganı sayısıyla belirlenirdi. İki buçuk yıl odasını değiştirmeyen Ömer, işini değiştirdi. Ceket-pantolon üzerine çalışan Ahmet Usta’nın yanından; gömlek-pantolon diken Hayri Usta’nın yanına geçti. Takım elbise siparişi, gömlek siparişi kadar olmuyordu. İyi bir terzi olmak için kendini geliştirmeli, her şeyi dikmeyi öğrenmeli hem de ileride kendine daha çok para kazandıracak alana geçmeliydi.
Günlerden bir gün ev sahibi tüm çocuklardan evi boşaltmalarını istedi. Evini tamir ettirip oğlu İrfan’ı ve gelinini bu eve oturtacaktı. Evsiz kalan Ömer, köylüsü Yusuf ile yeni bir oda aramaya başladı. Nihayetinde köyden tanıdıkları aracılığıyla bir oda buldular ama yeni ev sahibi önceki kiracıdan anahtarı........
© İnsaniyet
