Literatür Yazıcılığının Önemli Siması Kâtib Çelebi (1609-1657)
Kitâbiyat diğer bir ifadeyle literatür yazıcılığının önemli simalarından olan ve ünü, bibliyografik eseri Keşfü’z-Zunûn ve coğrafya kitabı Cihannüma ile bütün bir cihana yayılan büyük bilgin Kâtib Çelebi, Süllemü’l-Vüsûl ilâ Tabakâti’l-Fuhûl (5/420) adlı tabakât (kişi biyografileri) kitabının sonunda ilmin geldiği nokta hakkında şöyle demektedir: Şeyh Cemâleddîn el-Aksarâyî (ö. 791/1388-89), Karaman diyarında meşhur Müselsile (Zinciriye) Medresesi’nde (Aksaray’da) hoca idi. Medreseyi yaptıran zât, medresede ders verecek kişinin İsmâîl el-Cevherî’nin (ö. 400/1009) Sıhah adlı Arapça sözlüğünü hıfzetmiş/ezbere bilen biri olmasını şart koşmuştu. Bu diyarda Sıhâh’ı ezberleyenleri soruşturduklarında dört kişi buldular. (Sıhâh’ın Türkçe tercümesi Vankulu Lugatı diye meşhur olup, İbrâhim Müteferrika’nın iki cilt halinde basımını gerçekleştirdiği (İstanbul 1729) ilk kitaptır.) Onu üstünlüğünden dolayı tercih ettiler. Ezbere bilenlerin az olmasına üzüldüler. İlmin halinden ibret al. Nereden nereye!
İki Çelebi’den Biri Kâtib Çelebi
İki Çelebi’den biri 1611 yılında dünyaya gelen Evliya Çelebi (1611-1682), diğeri ise onun çağdaşı, İstanbul/Unkapanı semtinde doğan ve ilim dünyasında Kâtib Çelebi diye ün salan Abdullah oğlu Mustafa’dır. Annesinden naklettiğine göre, Zilkade ayında 1017/1609 yılında (Süllemü’l-Vüsûl, 3/447) doğmuştur. Görünen o ki, Evliya Çelebi gidip görülmedik bir yer; Kâtib Çelebi ise adını ve bizzat görüp kaydetmediği kitap bırakmamış gibidir. Evliya kadar olmasa da Kâtib Çelebi de Osmanlı coğrafyasında bir hayli yer gezmiş ve seferlere katılmıştır.
Her iki Çelebi’nin geride bıraktıkları değerli eserleri günümüze ulaşsa da mezar/taş/ları hakkında aynı şeyi söylemek mümkün görünmemektedir. Tıpkı Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 968/1561) ve daha nice önemli zevatın mezarları gibi. Katib Çelebi’den iki yıl sonra doğan ve ondan bir hayli zaman sonra İstanbul’da vefat eden Evliya Çelebi’nin, Beyoğlu Belediye Dairesi’ne yakın Şişhane Karakolu’nun Kasımpaşa cihetindeki Meyyitzâde Kabri denilen kabristanda ailesine mensup olduğunu zikrettiği sofada gömüldüğü, bununla birlikte bu kabristanın esefle kaydetmek lazım gelir ki ekseri cihetleri yıkılıp yok olduğundan bugün Evliya Çelebi kabrinden hiçbir izin kalmadığı bilgisi kaynaklarda yer almaktadır. (Osmanlı Müellifleri, 3/49)
Kâtip Çelebi’nin mezarının ilk hâliOsmanlı âlimleri arasında zaman itibariyle eskilerin sonu ve yenilerin reisi sayılan Kâtib Çelebi’nin kabrine gelince, İstanbul’da Vefa mahallesinde Zeyrek’e inen caddenin sol tarafında kendi adına mensup yanmış mektebin sahasındadır. (Osmanlı Müellifleri, 3/84.) Ancak, üzülerek ifade edelim ki, Kâtib Çelebi’nin ilk başta kırılan mezar taşları 1939 yılında onarılmak istenmiş, ne acıdır ki, 1961 yılına kadar devam eden ve bitmek bilmeyen resmi çekişmelere/yazışmalara, yol genişletmelerine, inşaatlara ve ihmallere kurban gitmiştir. Basit bir mezarın onarımı 21 yıl boyunca yapılamamış, sonunda taşları kaybedildiği gibi kabrin tam yeri de tespit edilememiştir. Yine nerede oldukları meçhul mezar taşlarından geriye sadece bazı resimler kalsa da en azından mezar yerinin şimdiki mekânına yakın bir yerde olduğunu bilmekteyiz. (Mezarın bitmeyen hikâyesi için bkz. Halit Çal, “Kâtip Çelebi’nin Mezarı”, Sanat Tarihi Dergisi, cilt 22, sayı 1, 2013, s. 89-105,) Bu arada, Kâtib Çelebi’nin şimdiki -yeni(lenen)- mezarı, Haliç’ten yukarılara doğru çıkarken Molla Zeyrek Camisi’nin karşısında Bozdoğan su kemerine varmadan önce inşa edilen İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’ndadır. (İMÇ. 3. Blok).
Kâtib Çelebi’nin 1952 yılında yenilenen mezarı. Kâtib Çelebi’nin yenilenen mezarına ait diğer bir fotoğraf. Kâtib Çelebi adına 1952 yılında hazırlanmış kitabe. İstanbul Unkapanı, Manifaturacılar Çarşısı’nda bulunan Kâtib Çelebi (sağdaki) ve şair Necâtî’nin (soldaki) yenilenen mezarlarına ait fotoğraf. Kâtib Çelebi ve Necâtî’nin mezarlarına ait diğer bir fotoğraf. Ön taraftaki hazirede İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’in mezarı bulunmaktadır. Sonradan yerleştirilen kitabeye göre, burası kendisinden bir iz kalmamış olan Voynuk Şucaeddin Cami’nin mezarlığıdır. Hızır Bey’in mezarının bulunduğu hazire ve 1971 yılında adına hazırlanmış kitabe. İstanbul/Unkapanı Atatürk Bulvarı. Yolun sonunda Bozdoğan su kemeri görünmektedir. Kâtib Çelebi’nin mezarı bulvarın hemen sol tarafındadır.Hazardan Sefere Seferden Hazara…
Kadim ulema arasında kendi hal tercemesine yer veren bazı bilginler gibi Kâtib Çelebi de Arapça kaleme aldığı Süllemü’l-Vüsûl ile Türkçe yazdığı Mîzânü’l-Hak’ta otobiyografisine yer vermektedir. Süllemü’l-Vüsûl’da kısa, vefatından bir yıl önce 1656 yılında yazdığı Mîzânü’l-Hak fî İhtiyâri’l-Ahak’ın (Hazırlayan: Orhan Şaik Gökyay. İstanbul: MEB Yayınları, 1993) sonunda ise “Nimete şükür ve birkaç öğüt” başlığı altında genişçe yer vermiştir. Daha çok Mîzânü’l-Hak’tan iktibas edeceğimiz hayat hikâyesi; “Bu risalenin yazarı, Hacı Halife diye tanınmış bilginler arasında Kâtib Çelebi diye ün almış olaFn Abdullah oğlu Mustafa’dır” diye başlamaktadır. 1017/1609’da İstanbul’da doğan Kâtib Çelebi, babası asker sınıfından olduğu için kanuna göre o da asker sınıfına geçmiştir. Tali(h)i ve yıldızı öyle gösterdiğinden okumak yazmak sanatına meyletmiş, 1032 yılında Anadolu muhasebesi kalemine şâgird olarak atanmıştır. Pek çok sefere katılan Kâtib Çelebi, 1629 yılında orduyla birlikte İstanbul’a dönmüştür.
Kadızade Mehmed Efendi’nin (ö. 1045/1635) Fatih........
© İnsaniyet
visit website