menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Necdet Subaşı ile Babalar ve Çocuklar… “Babalarımızın gözünde bir ömür büyüyen biz değil çocukluğumuz!”

22 17
previous day

Necdet Hocamızı tanıtmaya gerek yok. İlim erbabı, fikir ahbabı olanlar, ehli kalem ve ahvâl-i ictimaiye ile ahvâl-i siyasiyeyi takip edenler zaten tanır kendisini. Güçlü kalemi vardır. Etkili bir üslubu vardır. Analiz ve sentez, tahlil ve yorum, gözlem ve on ikiden isabet sayılacak çıkarımları, bizim şehadet edeceğimiz başka güzellikleri vardır…

Onun yanında yorulmaz, bıkmaz, usanmazsınız. Hep onu dinlemek istersiniz. İlginç yorumlarını, sözün nereden süzülüp hangi vadileri dolaşacağını merakla takip edersiniz. Geçmişle gelecek arasında bağ kurarsınız. Sıkılmaz, sarsıcı mesajlar alsanız da sizde ne bir din yorgunluğu ne de dünya iştiyakı oluşur.

Onunla Türk Aydınının Din Anlayışını, Öteki Türkiye’de Din ve Modernleşmeyi, Alevi Modernleşmesini, Gündelik Hayat ve Dinselliği, Kutsanmış Görüntüler eşliğinde çözümlersiniz. Ara Dönem Din Politikalarını kavramaya çalışır, Sınırları Yoklamak üzere Alevi Çalıştayları Nihai Raporu’nu inceler, Din Sosyolojisine Giriş ve Sosyoloji Günlükleri ile Dinî Sosyaliteler hakkında mütalaada bulunursunuz.

Necdet Hoca’ya Zamanın Behrinde, Yaz Dediler Ânı, Tedâvüldeki Kitaplar’ı, Kamusal Maneviyat’ı, Dışarıdaki Havalar’ı, o da yazdı. Gerisi Hikâye dedi. Söz Uçar Sızı Kalır ise de Biz Dışarıda Kalanlar, Adını Sonra Koyar ve Gelince Söylerim dediyse de Sorusunu Bulan Cevaplar’ı vermekten kaçınmadı. Mahir Zamanla Yakaza Halleri’nde Bir Güzel Yorulduk diyerek şifa veren Dilaltı ile Derdimiz’e Hayat bulmaya çalıştı Evrengiz -İçerideki Havalar-de. Mişa Kitabı ile biraz oyalandı, Karantina Sohbetleri ile hayata tutundu arkadaşlarıyla, Türkiye Okumaları yaparak Yaklaşınca Haber Verdi binbir çeşit ahvâli…

O bir sosyolog. Onda kırk ambar misali her derde deva olacak güzellikler, şifa iksirleri var. Ama daha çok okumuş yazmış kesimle, hatırı sayılır ölçüde akademisyenle aktif bir irtibat içerisinde. Bu da çok normal. Fildişi kulesi yok ama fikirlerini demlediği bir çilehanesi var.

Biz kendisini o çilehanede ziyaret ettik. Ve daha çok babalar ve çocuklar, babası ve çocukları üzerine konuştuk. Bakalım neler konuştuk…

Hocam tarih boyunca babalar ve çocukları, siyasette, ekonomide, mahalli yönetimlerde, dini yapılanmalarda, kültür, sanat ve zanaatta birbirlerine güç, imkân, yetki ve makam aktarırlar. Neredeyse her alanda, olumlu olumsuz pek çok örnek vardır. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Hz. Davut ve oğlu Hz. Süleyman anlatılır, olumlu örnek bağlamında. Hz. Lut inkârcı oğlu ile Hz. Âdem ise katil ve maktul evlatları ile anılır. Uzatmayayım ve sorayım; babalar ve oğullar silsilesi, zinciri bize neler söyler, sosyolojik olarak durumu nasıl tahlil edersiniz?

Her şeyden önce akla ilk gelen, kalıcı bir devamlılık. Söz konusu olan hikayelerin birbirine tutunması, aktarım ve aidiyet duygusu. Özellikle büyüme çağında, kendimiz oluncaya kadar pek çok şeyi ailemizden öğreniriz. Kalıp düşünceler, tutumlar, yargılar, aile içi müfredat ve dünya görüşü gibi temel bazı yaklaşımların oluşmasında anne ve babaların rolü çok büyük. Mesela dünya değişse bile, babaların çocukları için vazgeçilmez rol model olma gerçeği değişmiyor. Evlatları için babaları kadar uzunca bir süre eşsiz bir temsil gücüne sahip başka kim olabilir? Bir insanın kişilik gelişimi, yön belirlemesi, duruş sergilemesi ve tavır edinmesi gibi konularda babanın yeri tartışmasız bir şekilde önemli ve belirleyici. Bunu hepimiz biliyoruz. Geleneklerin, geçmişin, hafızanın ve zihniyet kalıplarının yeni kuşaklara aktarılmasında babalar her zaman başrolde. Kişiliğimize dair yapılan sorgulamalarda, başkalarının bizi öncelikle ailemiz üzerinden değerlendirmesi hiç de boşuna değil. Aslında ailemiz, çevremiz, eğitim sistemi, okullar, mahalle ve akrabalar, dünyamızı katman katman inşa eden en önemli unsurları oluşturuyor. Babalar kurucu birer figür olarak, yaşadıkları sürece bizi izleyen, değerlendiren ve bir nevi “gölge otorite” olarak hayatımızdan hiç çıkmayan kişiler. Onların sevgi ve şefkatle bizi koruyup kollayan varlığı, hayatımızı bir bütün olarak donatan vazgeçilmez bir unsur. Bundan fazlasıyla haberdarız. Çünkü yaşıyoruz.

Günümüzde “evlat insanı aziz de eder, rezil de eder.” diye bir söz var. Bu yönüyle evladın aziz olması ve aziz kılması nasıl mümkündür, bunun için neler önerirsiniz?

“Allah korusun, Allah saklasın. Bu, telafisi zor bir durum ve böyle anlarda insan ne yapacağını, nereye sığınacağını bilemez. ‘Allah evlatlarımız yüzünden bizleri, bizim yüzümüzden de onları mahcup etmesin’ duası, bu yüzden çok önemli ve değerli. Babaların attığı hemen her adımda çocuklarının geleceğini düşünüp düşünmediğinden yana bir soruya ihtiyaç duymadım, çünkü yok, çünkü ben de bir babayım. Ancak, yaptıklarımızın ve biriktirdiklerimizin çocuklarımıza olumlu ya da olumsuz bir miras bıraktığı kesindir. Şerefle tamamlanmış bir hayat, çocuklar için emsalsiz bir mirastır. Bunun tersi de geçerlidir. O da bütün değersizliğiyle bir yük olarak taşınır. Babam hâlâ yaşıyor, Allah ona hayırlı ömürler versin. Artvin Şavşatlıyım ve memlekete gittiğimde babamla ilgili hâlâ öyle güzel şeyler duyuyorum ki artık onunla işi olmayan insanlar bile kendisinden saygıyla ve övgüyle bahsediyor. Bu durumun benim ve ailem için ne kadar gurur verici olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez. Aynı şekilde, evlatların onurlu, tutarlı ve başarılı yaşamları da babaların ömrüne ömür katar. Açıkçası, hayatım boyunca babamdan yana hep mutlu oldum. Onun bize kazandırdığı değerler, beklenmedik anlarda bile ona minnet duymamızı gerektiren kazanımlarla bizi her zaman onurlandırdı.

Günümüzde baba evlat ilişkisinde yaşananları nasıl görüyorsunuz? Aileyi sürdürmede alarm veriyoruz, doğurganlıkta da hakeza. Bunlarla birlikte baba çocuk ilişkisindeki o sıcaklık, artık mazide mi kaldı, kalacak?

Genel olarak birçok şeyin kötüye gittiğine dair bir kanı var, bu neredeyse bir klişe hâline geldi. Ancak durumun tam olarak böyle olduğundan emin değilim. İş hayatı, çalışma koşulları ve geleneksel dünyaya karşı mesafe ve yabancılaşma gibi nedenlerle başka hiçbir zaman yaşamadığımız muhataralı ve sorunlu bir dönemden geçtiğimiz malum. Bu süreçte, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin de haklı olarak yolunda gitmediğini gözlemliyorum. Ancak bu durumu abartmak ne kadar doğru? Aradığımız şey, babanın her şeyinin tartışmasız bir şekilde devam ettirilmesi mi? Oysa kusursuz bir aile beklentisi başlı başına bir sorun. Önemli olan, temel değerlere odaklanmak. Esneklik ve sürdürülebilirliğe imkân sağlayan, ana akışı bozmayan, onarılabilir ve küçük sorunları da kabullenmek gerekir. Bazı insanlar ise bunun çok daha fazlasını talep ediyor. Böyle durumlarda ortaya çıkan gerilim, geri dönülemez sorunlara yol açabiliyor.

Babanız bir öğretmen. Bir öğretmen çocuğu olmanın, yetişmenizde nasıl bir etkisi, avantajı oldu? Biraz........

© İnsaniyet