menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cemil Hoca Üzerine Nil Gülsüm Gül ile… Babamla, Annem Bir Gün Bile Küsmediler

18 1
06.07.2025

– İlmî bir gelenekten geliyorsunuz. Dedeniz de bir Hocaefendi idi. İsterseniz önce ondan başlayalım. Kendisi hem alim hem arif hem şeyh hem de mürşid: Mehmet Emin Er Hocaefendi. Ne kadar beraber oldunuz? Köyde anılarınız oldu mu? Ankara’da uzun soluklu birlikteliğiniz var. Dede torun olarak neler yaşadınız?

– Kıymetli büyük babam Mehmet Emin Er Hocaefendi ile köyde yahut Gaziantep’te vakit geçirme imkânım olmadı. Benim çok hatırlamadığım kadar küçük yaşlarda Ankara’ya taşındıkları için anılarım Ankara üzerine kurulu. Annem ve babamın yurt dışında olduğu, benim üniversiteye hazırlandığım dönem bir sene onlarla yaşadım. Çok güzel bir yıl, eşsiz bir deneyim oldu benim için. Büyükbabamın dünyevi meselelerden uzak, örnek yaşamına yakından tanıklık ettim, hayranlık duydum. Kendim için büyük bir şans olarak gördüğüm bu dönem hayatıma önemli izler bıraktı.

Büyükbabam günlük rutininde az uyur, az yemek yerdi.

Dünyevi meseleleri konuştuğuna tanık olmadım. Ancak bir kişinin sorunu, üstesinden gelemediği bir durum olursa kendisine danışıldıysa o konuda görüşünü beyan ederdi. Şahsi bir soru sormazdı. Yanına gelen hangi yaşta olursa olsun işine ara verir ‘hoş geldin’ der, hasbihal ederdi. İşine diyorum çünkü ya ibadet eder ya kitap okur ya da ders verirdi. Kısa dinlenmeleri dışında tüm vakti böyle geçerdi.

Dünya meseleleri, çağın dönüşümü, insanların yaşadıkları değişimlerle ilgili çok sohbetimiz olurdu. Her akşam eve geldiğimde bu konularla ilgili kısa sohbetler gerçekleştirirdik.

Mütebessimdi, konuşurken hep bir sıcaklık, sekine hissederdiniz yanında. İnsan ayrımı yapmazdı. Eve gelenler, hangi konum veya unvanda olursa olsun aynı sıcak yaklaşımla, aynı mütevazı ikramlara misafir edilirdi. Gündelik siyasetle ilgilenmezdi ancak büyük bir gelişme, önemli bir siyasi durum olduğunda o konuyla ilgili bilgi edinmek ister, siyasete ilgisiz kalmazdı. Teknolojiye ilgiliydi. Bilgisayarı imkân buldukça kullanırdı. Dünyanın birçok bölgesine gitmişti. Hiç olumsuz bir sözü olmadığı gibi olumsuz bir bakışına bile tanıklık etmedim. Her işini kendisi yapardı. Hastanede kaldığı son günlerde bile abdestini kendi alır, ibadetlerini yapardı. Bize bile huzur veren, hüznümüzü dağıtan bir teslimiyet hâli içindeydi. Son ana kadar hasta yatağında bile kitap yazmakla meşguldü. Bu kareler beni hakikaten çok etkilemiştir.

Bir de anneanneyi analım isterseniz. Yakın zamanda vefat etti. Neler söylemek istersiniz?

– Çok asil, vakur, çalışkan, akıllı bir kadındı rahmetli anneannem. Her işini kendi yapar, kimseden bir talepte bulunmazdı. Tatlı akşam sohbetlerimiz olurdu. Günümün nasıl geçtiğini sorar, benden günlük meselelerimi dinledikten sonra da kendi anılarından bahsederdi. İnce, zeki, sarkastik esprileri olurdu. Hikmetli hikayelere çok atıfta bulunurdu. “Gün geçiyor, ömür bitiyor” sözü her gün aklıma gelir.

Muhterem Cemil Gül Hoca, Artvin’den Erzurum, İstanbul, Şam ve Gaziantep güzergahında ilim yolcuğu yaptı. Tek başına. İmkânsızlıklar içinde. Cemil Hocanın bu yolculukları için neler söylersiniz?

– Açıkçası babamın bu yolculuğunu her dinlediğimde bir kez daha hayran kalır, cesaretine imrenirim. O yılların zor koşullarında, genç bir insan olarak inandığı şeyleri gerçekleştirmek, varmak istediği hedefe ulaşmak için çeşitli riskleri göze alan bu yaklaşımı çok özel ve değerli bulurum.

– Çocukluğunuzdan başlayalım. Babanızın en unutamadığınız hatıraları nelerdir çocukluğa ilişkin.

– Babamla bir kız çocuğunun geçirebileceği ne kadar güzel anı varsa hepsini geçirdiğimi söyleyebilirim. Kendimi çocukken bir mutluluk deryasının içerisinde hissettim her zaman. Ve yetişkin olduktan sonra ne zaman maziyi hatırlasam, hep huzur ve güven duygusunu hissettim içimde. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Bugün de yetişkin olan, artık kendi çocuklarına annelik yapan genç bir kadın olarak babasıyla kurduğu nadide bağın ne büyük bir nimet olduğunun şükrü içindeyim.

Çocuklara karşı özel bir sevgisi var Cemil Hocanın. Bunun size ve camiye gelen çocuklara yansıması nasıl olurdu?

– Ben Kur’an-ı Kerim’i babamdan öğrendim. Her yaz okullar tatil olduğunda koşa koşa babamın camisine gider bütün bir yazı orada geçirirdim. Babamı çok severdim, bana Kur’an öğreten hocamı tırnak içinde “babamı” daha fazla severdim. Onu yalnızca ben değil mahallenin bütün çocukları, camiye yaz dönemi gelen diğer arkadaşlarımız da çok severdi. Asla kızmazdı, sesini dahi yükseltmezdi, mahcup etmezdi, öğrenmekte zorluk yaşadığımız yerlerde sonsuz bir sabırla yaklaşırdı. Onun bu eğitim metodu neticesinde de aradan kısa bir süre geçince herkes Kur’an’a geçer, çikolatalar dağıtırdı.

Cami ile iç içe bir çocukluğunuz vardı. Cami cemaatinden, mahalleden ilginç kişiler vardı bildiğim kadarıyla…

– Çocukluğum bir caminin avlusunda geçti diyebilirim. Camiler benim için huzur, güven adası mekânlardır. Hâlâ bir eve taşınacak olsam civarında bir cami arar gözlerim. Çocukluğumda iz bırakan mekânların başında ev ve Çarşı Camii gelmektedir.

Babam vesilesiyle tanıma imkânı bulduğumuz camimizin cemaati çok değerli insanlardan oluşmaktaydı. Büyükler sevgi dolu, küçükler cıvıl cıvıl ve büyüklerine saygılıydı. Küçük bir yerde yaşamamız hasebiyle herkes birbirini tanırdı. Benim de neredeyse tanımadığım kimse yoktu. Meczuplar, şehrin esnafı, caminin müdavimleri, hepsi çocukluğumun önemli kareleri arasında yer almaktadır. Her karakter bir hikâye veya filme konu olacak kadar özgün kişilerdi.

Cami, mahallemizin, hatta ilçemizin bir buluşma merkeziydi. Camiye herkes gelir, sosyalleşir, dostluklar kurar birbirlerine iyi gelirdi. O çocuk........

© İnsaniyet