menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dağ Nergisi

7 0
12.02.2025

“kimsenin yok, yağmurun bile,
böyle küçük elleri”
E. E. Cummings

Mazi, terzilerini gönderir bize zaman zaman. Ölçüsünü alır acılarımızın, diker söküklerini yürümekten aşınan topuklarımızın. İmkânsızlar çarşısının mümkün ustaları isyan pazarlayıcılara yenik düşmez hiçbir zaman. Zorunlu ödevi, kendi emanetini yüklenmek olmasaydı, insanın omuzlarından çok gamzesinden söz edecekti kutsal kitaplar.

Haberin var mı, dağ bize küsmüş dağ nergisi? Bu sonbahar üşüyen çiçeklere göğsünü açmayacakmış diyor mevsim bültenleri. Ekimin ortasında kocaman bir boşluk, boşluğun ortasında o küçümen bedeninle sen. Bir daha geri dönmeyecek olanlardan neden hiç söz etmez çiçek yetiştiricileri? Anlatsana bana dağ nergisi, bir ayrılık kaç kelime eder ki hasret bedesteninde.

Kışlalardan havalanan kuşların da yaşama hakkı vardır diye haykırıyordu şehrin öbür ucundan koşarak gelen adam. Hıncahınç dolu çarşılar, kepçe kepçe keşke dolduruyorlar pişmanlık kazanından. İddiamdan vurulmaktan korkan ben iddia makamına talibim bir kez daha. Yakında mezun olurum belki dünyanızdan, aklayabilirsem taksirli suçlardan sabıkalı bu söz geçmişimi.

Bir yere yetişmek telaşı ile yürüyen postacılar istila ediyor şehri. Tıknefes kalıyorlar gitmek zorunda oldukları adreslerin yarısına varamadan. Paslı kilidini yosunların sardığı bir kapının ardından sesleniyor onlara, hikâyenin kahramanı olan dağ nergisi: Söyle ey postacı, ayrılıkla ayartılmış şu kalbime de mektubun var mı?

En çok da gözlerine bakmaktan korkuyorum dağ nergisi. Taşa dönmekten değil korkum, ilk taşı sen at demenden ödüm kopuyor. Yalnız bayramlarda okşanan bir taşa yazılmamalıydı senin hikâyen. Durum paylaşımı için en münasebetsiz yerdir mezarlıklar. Hikâyenin hisli olanına “history” diyor sonradan görme ecnebiler.

Temiz cümleleri olmalı insanın. Kalbinin hikâyesi, yüzünün hikâyesinden önce gelmeli. Öyle ya Rabbi ile konuşan herkesle konuşabilmeli. Yüzün deniz, sesin deniz, ellerin deniz olmalı senin. Ülken deniz olmalı dağ nergisi, gözlerinse o eşsiz ülkenin başkenti.

Hani birlikte çekilecektik bu şehirden; silahsız, aç biilaç ve günahsız. Tarazlanan haritalar üzerinde yürüyecektik, ardımızdan bakakalacaktı devletin kolluk kuvvetleri. Gidelim buralardan diyordun, kırk yıllık geçmişi sığdırıp bir valize. Dokunduğu fotoğraflarda bile dağına kırgın bir nergisin kokusunu arayan benim için son çağrı gibi bir şeydi bu.

Ömrüm bir kalbin peşine düşmekle geçti, bir dağ nergisinin kalbini aramakla. Bir kalp ki dağa düşse dağı güzelleştiren, ırmağa düşse yatağını değiştiren, çorak toprağa düşse baharı beklemeden orayı yeşerten. Hiç değişmedim ben, ömrüm bir kalbin peşinden gitmekle geçti. O kalp beni O’na götürecek biliyorum.

Bir seçim sunuldu bana, seçmek zorunlu dendi. Seçtiğim içimde büyüdü, içten içe büyüdü içimde ve ben seçtiğimin adına dağ nergisi dedim bütün çiçekler içinde. Seçince sevdim, sevince seçtim. Seçince acı çekmek sevince tespih çekmek kadar erdemli geldi bana. Ne sebebe yöneldim ne sebepten yüz çevirdim, sebebin ta kendisi idi çünkü dağ........

© İnsaniyet