Tarkovski’yi Niçin İzlemeliyiz?
“Gereksiz olan şey, günahtır.”
Tarkovski sinemasında beni en çok sarsan repliklerden biri budur. Ne zaman bu cümle aklıma gelse, hayatımda gerekli olan ve olmayan şeyleri düşünür, kendime, kendi bedenime ve ruhuma ne denli haksızlık yaptığımı hissederim.
Bazı sanatçılar, belli bir yaşam tecrübesine erişmeden anlaşılamıyor. Hiç düşündünüz mü? Hayatınızda yer alan, zaman ve mekân işgal eden kimselerin ne kadarı sizin için gerekli? Kimler, gereksiz yere zamanınızı sizden çalıyor? Ya da en son yaptığınız alışveriş sizin için ne kadar gerekliydi? Olmasa hayatınızda eksiklik mi oluşurdu? Bu yıl, eviniz ya da bedeniniz için yaptığınız alışverişlerin gerekliliği neydi? Sadece bu bakış açısı için bile Tarkovski, izlenmesi, anlaşılması gereken bir yönetmen.
Tarkovski izlemek, aslında sinema izlemekten çok daha fazlası. Onun filmlerine adım attığımda, kendimi bir hikâyeden çok kendi içime açılan bir kapının önünde buluyorum. Tarkovski sinemayı yalnızca görsel bir sanat olarak değil, ruhun sınavlarından geçen bir deneyim olarak kuruyor.
Bir kez onun (kimilerine dayanılmaz gelen) uzun planlarında, bitmek bilmeyen sessizliklerinde kaybolduğunuzda bir şeyi fark ediyorsunuz; buradaki amaç olayları hızla anlatmak değil, zamanı hissettirmek. Tarkovski’nin ifadesiyle sinema, “zamanı mühürlemek”tir. Bu mühürlenmiş zamanın içinde, kimi zaman yağmurun altında yürüyen bir adamı, kimi zaman toprağa uzanmış yatan bir iz sürücüyü, kimi zaman sessizce yanan bir evi izlerken, aslında kendi iç sesinizle baş başa kalıyorsunuz.
Benim için Tarkovski izlemek, dünyanın hay huyuna dur demek, bakışımı, duruşumu yavaşlatmak, gündelik hayatın telaşında unutulan soruları yeniden hatırlamak anlamına geliyor: Neye inanıyorum? Neden yaşıyorum? Zamanın içinde kaybolurken, hangi anlar bana ait kalıyor? “Bir şeyi istediğim zaman, onu gerçekten isteyip istemediğimi nasıl........
© İnsaniyet
