menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şairin Gör Dediği – 12

6 4
11.06.2025

Hakiki Sanatkârın Sanatkâra Lütfu: Nisan Yağmuru

Osmanlı şiirinde “ebr-i nisan”, bereketin ve lütfun habercisidir. İlk yağan nisan yağmurunun suyu toplanır, dualarla içilir, hastalara verilir, yoğurt mayalanır. Bu suyun içinde hem şifa hem de sır gizlidir. Anadolu’nun irfanında, damlaya damlaya biriken bu yağmur zemzem olur, ağızlara niyetle damlatılır. Bazısı bu suyu küçük çocuklara verir, bazısı boy abdesti alır ki kısmeti açılsın, gönlü aydınlansın.

Senden ne inâyet olsa vâki‘

Fikr etme ki menden ola zâyi‘

“Ey Rabbim! Lütfun her ne şekilde zuhur ederse etsin, bil ki benden ziyan olmaz, boşa gitmez.”

Bu beyitte Fuzûlî, kendisini ilahî inayetin bir muhatabı olarak görmektedir. Şairin gönlü, nisan yağmuruyla can bulan bir toprak gibidir. Yeter ki o rahmet damlası gelsin; o, onu zayi etmeyecektir. Bu, bir sanatkârın ilhamla olan ilişkisinin ne kadar ciddi ve sorumluluk dolu olduğunun da ifadesidir.

Men bir sadefem sen ebr-i nîsân

Ver katra vü al dürr-i galtân

“Ben bir sedefim, sen ise nisan yağmurunun bulutusun; bana bir damla ver ki içimden inci dökülsün.”

Bu beyitte Fuzûlî, kendisini kuru, içi boş bir sedef olarak tanımlar. Bu sedefin içini dolduracak olan şey, “ebr-i nîsân” yani rahmet bulutundan damlayan bir katredir. Bu damla, Allah’tan gelen ilham, hikmet ve lütuftur. Ancak o damla sayesinde şairin gönül dünyasında bir “dürri galtân” yani yuvarlanan, parlayan, nadide bir inci oluşacaktır. Bu metafor, sanatçının eser üretmesini yalnızca kendi becerisine değil, Allah’ın........

© İnsaniyet