menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Süreci demokrasiyle taçlandırmak

8 3
14.07.2025

Problemleri çözmek için demokrat ve adil olma gerekliliğinin kaçınılmazlığı naif bir ezber. Bazen, hatta çoğu zaman, iç veya dış konjonktürün dayatması ya da reel politik ihtiyaçlar demokrat olmanın ya da adaletli olmanın etik ve ilkesel dayatmalarından çok daha etkili olur. Demokrasi ise, çözümün kalıcı olmasını ve değişen şartlara kendini adapte etmesini mümkün kılan dayanıklılık zırhı sağlar. Güney Afrika, Filipinler ya da Kolombiya yönetimleri çok demokrat ve adil olduklarından çözüm süreçlerini yürütmediler, ya da kendine demokrat Birleşik Krallık, Kuzey İrlanda sorununu ilkesel tutarlılık gereği çözmedi.

Çözüm iradesinin oluşması elbette bir taraftan muhalefetin ideolojik ve lojistik dayanıklılığı ve sürekliliği ile ilgili iken diğer taraftan da muhatab devletin riski iyi algılayıp değişen şartlara uyum gösterebilme aklına sahip olmasıyla da bağlantılı. İmparatorluk geleneğinden gelen Türkiye’nin, 1950’ye kadar sürdürdüğü tek parti sistemini doğru bir zamanlamayla çok partili hale dönüştürerek toplumsal muhalefetin yıkıcı potansiyelini yönetilebilir hale getirmesi gibi. 2011 ayaklanmalarından 8 Aralık 2024’e kadar sistemini değişen şartlara adapte edecek aklı gösteremeyen Suriye’nin yıkılması gibi.

Bölgedeki büyük tektonik hareketliliği tetikleyen adım, Filistin halkının 16 yıllık Gazze kuşatmasını yarmak için başlattığı 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı harekatı ile atıldı. Suriye ve Lübnan kalıcı olarak değişirken İran uzunca bir süre oraları ancak rüyasında görecek gibi duruyor; en azından şimdilik. Bu değişim, ülkelere, bir taraftan kendi yönetimlerini yeni şartlara adapte etmesi gereğini, diğer taraftan da İsrail’le ilişkilerini yeniden formatlamaları gereğini dayatıyor.

2024 sonbaharından itibaren Türkiye’de esen bahar rüzgarlarının Suriye merkezli değişimin etkisiyle başladığı yorumu, konuyu takip eden herkesin üzerinde mutabakata vardığı nokta. Türkiye açısından bütün mesele, Suriye ayaklanmaları sürecinde ne rejimin ne de muhalif grupların yanında duran, tüm dikkatini kendi kurumlarını inşa ve tahkime odaklayarak çok etnikli, çok kültürlü özerk yapısını oluşturan; askeri olarak Rojava’nın ancak bir kısmından sökülebilen Kuzeydoğu Suriye Özerk yapısının geleceğinin ne olacağı. Öyle anlaşılıyor ki kendi Kürt sorununu Öcalan’ı doğrudan muhatab alarak çözme yoluna giren Türkiye, PYD’nin ideolojik önderi Öcalan üzerinden Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimini kendisini rahatsız etmeyecek konumda tutmak istiyordu.

8 Aralık 2024, Suriye’de rejim değişikliği sonrası, Türkiye’nin resmi tutumu, yeni Suriye’nin federal olmayan Suriye Arap Cumhuriyeti olması noktasındaydı. ABD ve NATO müttefiki Türkiye’nin bu tutumunun arkasında, ABD tarafından yıllarca siyasi ve askeri olarak desteklenen SDG’nin bağımsızlık ya da federasyon talep etmesinin önlenmesi vardı. Şam yönetimi ile SDG arasında 10 Mart’ta imzalanan mutabakatta ise........

© İlke TV