Antalya'daki Vakıflara ve Vakfiyelere Ne Oldu? -1-
Sözlükte “durmak; durdurmak, alıkoymak” anlamındaki vakıf (vakf) kelimesi terim olarak “bir malın sahibi/mâliki tarafından dinî, içtimaî/sosyal ve hayırlı bir gayeye ebediyen tahsisi/ayrılması” şeklinde özetlenebilecek hukukî bir işlemle kurulan ve İslâm medeniyetinin önemli unsurlarından birini teşkil eden hayır müessesesini ifade eder. Vakfın çoğulu ise evkaftır.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8) Peygamberimiz (s.a.v.) sadaka-i cariyeyi yani herkesin faydalanacağı süreklilik arzeden hayırları tavsiye etmiş, kendileri de Fedek ve Hayber hisselerinin bir kısmını müslümanların yararına sadaka-i cariye haline getirmiştir. Hz. Ömer (r.a.) değerli bir arazisini hibe edilmemek ve miras kalmamak şartıyla ihtiyaç sahipleri için tasadduk etmiş, Hz. Osman (r.a.) Medine’deki Rûme kuyusunu satın alıp bütün müslümanların yararına tahsis etmiştir. Halid b. Velid (r.a.) savaş aletlerini ve atlarını, Hz. Ali (r.a.) arazisini ve Yenbu’daki bir su kaynağını vakfetmiş, diğer sahabiler de ev ve arsa gibi mülklerini vakıf haline getirmişlerdir.
Bir vakıf medeniyeti olan Selçuklu ve Osmanlı Devleti de, İslam dünyasının her yanında mescid ve camiler, mektep ve medreseler, imaretler, tekke, dergâh, hankâh ve zâviyeler, kütüphaneler, misafirhaneler, hastahaneler, çeşmeler ve sebiller,........
© İleri
