Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Suçunda İstihbari Bilgi Üzerine Gerçekleştirilen Aramada Elde Edilen Delillerin Hukuka Aykırılığı
I. Giriş
Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. maddesi uyarınca gerçekleşen uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti suçunda hakkında istihbari bilgi bulunan kişi/kişiler, bu doğrultuda hakkında istihbari bilgi bulunan tırın aranmasının hukuka uygun olup olmadığı, istihbari bilginin alınması ile arama kararının alınmasında arada kolluk kuvvetlerinin arama kararı alabileceği halde yazılı arama kararı almaması ve kolluk tarafından deliller toplandıktan sonra arama kararının alınmasının hukuka aykırılığı, bu doğrultuda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.02.2017 tarihli, 2016/20-800 E. ve 2017/120 K. sayılı kararı kaleme alınmıştır.
II. Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti Suçunda İstihbari Bilgi ile Arama
İstihbarat; yeni öğrenilen bilgiler, haberler, duyumlar ve bilgi toplama anlamına gelmektedir. Toplanan istihbari bilgiler; kolluk görevlileri tarafından rapor halinde getirilmekte, varsa istihbaratın doğruluğunu gösteren iz, eser ile somut delillerden de raporda bahsedilmektedir[1].
TCK m.188’e ilişkin açıklamaları; “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Suçunda Öncü Artçı Kriterleri[2]” başlıklı yazımızda detaylı bir şekilde açıklamıştık, bu nedenle tekrar aynı hususlardan bahsetmeyeceğiz.
“Arama kararı” başlıklı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; “Hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.” şeklinde düzenlenmiş olup, arama kararının usule uygun bir şekilde gerçekleşebilmesi için hakim kararının arandığı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emri ile arama yapılabileceği belirtilmiştir. Bu doğrultuda; usulüne uygun şekilde hakim, Cumhuriyet savcısı veya kolluk amirinin yazılı emri olmadan gerçekleştirilen aramanın hukuka uygun olmadığı ve bozma sebebi taşıyacağı tartışmasızdır.
Yine aramanın usulüne uygun gerçekleşebilmesi için CMK m.119/2’de yer alan şartların sağlanması gerektiği, buna göre; arama kararının içeriğinin usulüne uygun olması gerektiği, arama kararında aramanın sebebini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi veya eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zamanı süresi açıkça göstermelidir.
Ceza Muhakemesi Hukukunda şüphe; “ilk şüphe/başlangıç şüphesi” ile başlamaktadır. Başlangıç şüphesinin dayandığı deliller basit, diğer aşamalarda elde edilebilecek delillere göre yetersiz ve/veya az olmakla birlikte, en azından belirti düzeyinde delillere dayanıyor olması ve bir suçun işlendiği yolunda akla ve mantığa uygun bir şüphe ortaya koyması gerekmektedir. Bu nedenle somut olaylara dayanmayan, sübjektif zan ve tahminler, başlangıç şüphesi olarak kabul edilemeyecektir. Ortada bu nitelikte bir şüphe yoksa, Ceza Muhakemesi Hukukunda soruşturmanın başlatılması ve koruma tedbirlerine müracaat edilmesi halinde, bu işlemin kaynağı hukuki olmayacak olup, keyfilik olarak değerlendirilebilecektir[3].
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.02.2017 tarihli, 2016/20-800 E. ve 2017/120 K. sayılı kararında; “16.12.2014 tarihli tutanakta; saat, 18:00 sıralarında Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince “Kel Seydi” olarak tanınan … isimli şahsın, Barbaros Mahallesi, Eminağa Caddesinde bulunan ikametinin önündeki sokakta, Evren isimli şahıstan aldığı eroini sabah 06:00 ile 11:00 saatleri arasında paketi 50 Liradan sattığı yönünde istihbari bilgi alındığının belirtildiği, Eminağa Caddesi civarında kolluk görevlilerince fiziki takip yapılmak üzere tertibat alındığı, sanığın saat 06:30 sıralarında ikametinden çıkarak evinin önündeki kaldırımda bekleyip on dakika kadar etrafı gözetlediği, görevlileri fark edip, üzerinde bulunduğundan şüphe edilen uyuşturucu maddeleri yok edeceğinin değerlendirilmesi üzerine yanına gidildiği, yapılan kaba üst aramasında montunun sol iç cebinde bulunan sigara paketi içerisinde 8 parça eroinin ele geçirilerek muhafaza altına alındığı ve Cumhuriyet savcısına olay hakkında bilgi verildiği,
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; kollukça alınan ilk bilgiler ile yapılan araştırma sonucu sanığın kimliğine ve uyuşturucu madde sattığı iddia edilen ikamet adresine ilişkin edinilen bilgilerin uyumlu olması, kolluğun bilgiyi aldığı zaman ile sanığın uyuşturucu maddeyi sattığı iddia edilen saatler arasındaki süre, ayrıca suç şüphesini oluşturan bilgilerin elde edildiği aşamada suçüstü halinin mevcut olmaması, bu durumda kolluk görevlilerinin suçla ilgili edindikleri bilgileri 5271 sayılı CMK m.2/e, m.158, m.160, m.161 ve m.164 uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına bildirip bu konuda adli arama kararı talep etmeleri ve Cumhuriyet savcısından alacakları talimat doğrultusunda işlem yapmaları gerektiğinden, adli arama kararı alınmadan yapılacak arama işleminin ve bu arama sonucu ele geçirilecek uyuşturucu maddenin hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olacağı, suçun maddi konusu ve delili olan uyuşturucu maddenin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmesi durumunda ise hükme esas alınamayacağı ve buna bağlı olarak suçun unsurlarının oluşmayacağı gözetildiğinde, yerel mahkemece sanığın üzerinin aranması için CMK m.116 ve devamı maddelerine uygun olarak alınmış bir “adli arama kararı” olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu kabul edilmektedir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir”.
Yukarıda yer verdiğimiz Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararına katıldığımızı; adli aramanın gerçekleşeceği saat ile istihbari bilginin alındığı saat arasındaki zaman farkının ortaya koyulması gerektiği, arada makul bir süre........
© Hukuki Haber
