menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir ‘Filistin Toplantısı' için, ‘Yıldız Camii'ne düşünce yolum...

5 0
21.04.2025

18 Nisan günü Cuma vaktinde Yıldız Camii'ndeydim. Bu, -daha önce nasib olmadığından- Yıldız Camii'nde kıldığım ilk Cuma ve cemaat namazı oldu.

Bu küçük ve oldukça zarif bir dış görünüşü olan caminin iç tezyinatını temaşâ ederken, bu mâbedin müessisi olan Sultan 2. Abdulhamîd'in burada uğradığı bir bombalı saldırıdan kurtulduğu anları da tarih sahifelerinde anlatılan şekliyle yeniden hatırlamaktan kendimi alamadım.

Ve ister-istemez, 2. Abdulhamîd'in öldürülmesi planı için, ünlü terörist Joris ve arkadaşlarınca kurulan bir 'saatli bomba düzeneği'nin, -Sultan'ın namaz sonrası, Camiin imamı ile birkaç dakikalık program dışı görüşmesindeki gecikme sırasında- patlamasıyla onlarca insan can vermişti..

Ama, Enfâl Sûresi'nin 30. âyetinde -meâlen- 'Onlar bir bir tuzak kuruyorlar; Allah da bir tuzak kuruyor.. Ve Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır!' şeklinde beyan olunduğu üzere, 'Kader-i ilâhî' de hükmünü icra etmişti..

Bu ihanetin başarısız kalmasına çok üzülen -o dönemin büyük şairlerinden- ve (95'e Doğru) isimli şiirinde Kur'an-ı Kerim'e ağır hakaretler yağdıran Tevfik Fikret gibi kendi toplumuna yabancılaşmış tiplerin, 'Bir lâhza-i teahhur' (Bir anlık gecikme)' isimli şiirinde, 'Ey şanlı avcu, dâmını (tuzağını) beyhude kurmadın; Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın..' mısralarında sergilediği büyük hıyanet nasıl unutulabilir? (Fikret'in oğlu Hâluk'un da, Amerika'da bir papaz olarak 1960'lı yılların ortasında öldüğünü hatırlayalım).

O büyük hıyanet eyleminden sonra, Yıldız Camii'nde tertiplenen sonraki 'Cuma Selâmlığı' merasimlerinde çok sıkı tedbirler alınacaktı, elbette.. Ama, ilginçtir ki, bu durumu , daha sonra Mehmed Âkif yazdığı ağır 'hicviye'sinde, üstelik kendisinin en büyük muarızlarından olan Tevfik Fikret'ten geri kalmayan bir hınçla; 'Yıldız'daki Baykuş' diye nitelediği Abdulhamîd'i şöyle tasvir ediyordu:

'Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek,

Otuz üç yıl bizi korkuttu, Şeriat diyerek.. (...)

Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hâmid,

Koca şevketlû! Hakikat, bunu etmezdim ümîd..

Belki kırk-elli bin askerle sarılmış Yıldız..

O silahşörler, o al fesli herifler sayısız..(...)

Neye mal olmada seyret, herifin bir namazı,

Sâde altmış bin........

© Haksöz