menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Sekülerleşme'ye, ‘akademik düşünce' adına övgüler yapılan bir toplantıdan...

14 0
27.04.2025

*İstanbul'dan Ali Tahir Kabakçı diyor ki: 'Geçen hafta İstanbul'da 'Müslümanların dünyevîleşmesi ve sekülerleşme' üzerine iki gün süren bir sempozyum yapıldı. O toplantıyı, -siz beni tanımazsınız da- sizin de takip ettiğinizi gördüm. Ama orada dile getirilen hele de çarpık görüşler konusunda bir değerlendirme ve yorum yazısı bekledim, yazmayışınız ilgimi çekti. Halbuki, bazı konuşmalar vardı ki, mutlaka cevaplandırılması gerekiyordu.'

*Evet, bu okuyucumuz ilginç bir hatırlatmada bulunuyor. Doğrusu, haklı... Çünkü orada mutlaka karşı çıkılması gereken saçmalıklar da vardı. Ancak, o sempozyumu tertipleyen kuruluş, bu zamana kadar sessiz ve ağırbaşlı toplantılar yaptığından orada bir-iki münasebetsiz konuşmayla onların şevkinin kırılmaması da lâzımdı, herhalde...

Başta şunu belirtelim ki, laiklik hele de 1789 -Fransız İhtilali'nin sosyal şartları altında, Katolik Kilisesi'nin katı ve inanç teftişi yapmaya kalkışan uygulamalarına karşı, daha güçlü şekilde meydana çıkan itirazlarla, 'naklî deliller'in reddi ve sadece 'aklî deliller'in kabulü gibi tariflerle gündeme yerleşmişti. 'Naklî deliller' yani, kısaca, 'vahy-i ilâhî' demekti.

Bizdeki laiklik anlayışı bugün biraz yumuşatıldıysa da, 1925'lerde, yayınlanan 'Fransızca-Türkçe' lügatlerde bile, 'laїcism/ laiklik) de, en net bir ifadeyle, 'dinsizlik' olarak niteleniyordu, açıkça. Ama o laiklik anlayışı, Fransa'daki en katı şekliyle olduğu gibi, Rusya'daki komünist rejime paralel şekilde, bizde de en katı müdahaleci laiklik şeklinde uygulanmıştı. O dönemin 1 numaralı ismi, açıkça , 'Ben bütün dinlere karşıyım, bütün dinlerin canı Cehenneme... Hattâ, bütün hocaları yok edelim.' diyordu.

Ancak, Amerika, İngiltere ve Almanya'da, o katı 'laik' uygulamadan uzaklaşabilmek için, son 30-40 yıldır 'sekularizm' terimi öne çıkarıldı. Bununla, insanın dünya hayatına karışmayan, ama, ruhî ihtiyaçlarına da cevaplar vermeye çalışan ibadet, dua ve âyin gibi örf ve âdetlere de itibar edilmesinin gerekliliği kabul edilmeye başlanmıştı..

Okuyucunun söz konusu ettiği sempozyumda, yarım asır öncelerin eski Diyanet Başkanlarından Süleyman Ateş ve Kütahya Üni. Rektörü Prof. Süleyman Kızıltoprak ve Diyanet teşkilatından Doç. Burhan İşleyen gibi isimlerin güzel tebliğleri oldu ama bir akademisyen, sekularizmin laiklik gibi dinsizlik şeklinde görülmemesini söylüyordu. Bir diğer akademisyen ise,........

© Haksöz