menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gruplaşma sosyolojisi: Bourdieu, kültürel sermaye ve istişare

16 0
02.12.2025

İnsanın kimlik inşası; doğduğu, büyüdüğü ve yetiştiği toplumda maddi-manevi koşulları ve kültürel mirasının ürünü olduğu bir süreçte biçimlenmektedir. Bu inşa süreci, insan ömrünün son anına kadar devam ederek hayatı okuma ve anlamlandırma şekline kadar birçok olguyu derinden etkiler. Kültürel ve zihinsel kodların üretilmesinde toplumsal etkileşimlere dair meseleler çoğu zaman rasyonel imgelerle değil; duygu yüklü semboller aracılığıyla algılanır ve bireysel bir süzgeçten geçirilir. Günümüzde karşılaşılan büyük çaplı sosyal ve siyasal sorunların temel nedenlerinden biri, entelektüel bilgiye dayalı okuma ve düşünme süreçlerinden uzaklaşılarak eksik ve ham duygusal tepkilerin belirleyici hâle gelmesidir. Zira bilgiyle olgunlaşmayan duygu, insanı sağlıklı bir değerlendirmeye değil, çoğu zaman aceleci ve yanlış kararlara sürükler.

Bu duygu yüklü ve rasyonellikten uzak yaklaşım, bireysel organizasyonları güç ve var olma ekseninde şekillendirerek, koyu ve katı bir hizipçiliğin gruplaşma şemasına dönüştürür. Bu gruplaşma fraksiyonları, temel aidiyet misyonları doğrultusunda şekillenmiş ve uygulandıkları toplumların en hassas/kırılgan yönlerinden beslenmiştir. Toplumumuzdaki gruplaşma sosyolojisini, modern dönemin önemli teorisyenlerinden biri olan Pierre Bourdieu’nün ‘kültürel sermaye’ kavramı çerçevesinde ele alıp açıklayacağız. Bourdieu, toplumsal yapıyı çözümlemek amacıyla geliştirdiği kültürel sermaye teorisini üç temel kavramla açıklamaktadır: habitus, sermaye ve alan. Bu kavramlar, bireyin toplumsal konumunu belirleyen dinamikleri, kültürel pratikleri ve güç ilişkilerini bütüncül bir şekilde anlamayı mümkün kılmaktadır.

İnsanlar, yaşadıkları coğrafyanın zihinsel kodlarını ilk aşamada içinde bulundukları yerel çevrenin etkisiyle edinirler. Hatta bu etki, kimi zaman dar bir mahallenin sınırlarından geniş coğrafi alanlara kadar uzanabilir. Böylece birey, doğduğu mahallenin, beldenin veya vilayetin siyasal, dinî ya da sınıfsal grup kültürüne çoğu zaman zorunlu bir kabullenişle aidiyet geliştirebilmektedir. Örneğin İstanbul/Fatin’in Çarşamba semtinde İsmailağa camisi etrafında oluşturduğu toplumsal ve dinî örgütlenmeyle öne çıkan İsmailağa cemaati, grup içi habituslar ve kültürel sermayeler (giysi, dil, ritüeller) üreterek sınıfsal grup kültürüne uygun aidiyetler inşa etmektedir. Benzer şekilde, Menzil Tarikatının Adıyaman’ın Menzil köyünde köklenen yapısı; müritler arasında kurulan ticari, istihdam ve sosyal yardım ağlarıyla büyük bir ekonomik alana dönüşmüş, bu da sadakati faydacı temelde güçlendirmiştir. Keza çeşitli illerdeki siyasal tercihler ile yerel ideolojik eğilimler arasındaki yakınlık, bireyin rasyonel analizden uzak aileden veya mahalleden gelen duygusal reflekslerle bir siyasi kimliğe zorunlu aidiyet geliştirmesinin en bariz örneklerini oluşturur. Sonuç itibariyle Bourdieu’nün alan tasnifi çerçevesinde bu mekanlar/alanlar grup yapılarında habitus ve kültürel sermaye biçimlerinin şekillendiği yerlerdir.

Bourdieu’nün alan kavramsallaştırması etrafında grup içi aidiyetlerin belirlendiği mekanlar, kendine özgü kuralları ve rekabet biçimleri olan bir sosyal arena olarak tanımlanır. Sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik alanlar, bireylerin sahip olduğu sermaye ekseninde konumlandığı ve sürekli rekabetin yaşandığı yapılardır. Birbirini besleyen güç ve iktidar ilişkileri bağlamında şekillenen alanlar, kendi içerisinde özgün yaşam mekanları inşa etmektedir. Grup içi aidiyet ve kimlik inşasında, karizmatik lider ve lidere atfedilen doğaüstü niteliklerin müntesiplere sağladığı konforun oluşturduğu habituslar bu açıdan önem arz etmektedir. Bunun devamlılığını sağlayan sistemler; ideolojik, siyasi ve dini gruplaşmalar etrafında oluşturulan yapılar aracılığıyla sürdürülmektedir. Bireysel aidiyet duygusunun pekişmesine ve karizmatik lider sistemin korunmasına hizmet eden bu algılayış tam da bu noktada bireylerin kültürel sermaye biçimlerini inşa etmektedir. Cemiyetler, siyasi partiler veya ideolojik gruplar arasındaki lider kültü, çoğu zaman vazgeçilmez bir reçete olarak kabul edilmektedir. Nitekim karizmatik liderden beklenen kurtarıcı olma rolü, sorumluluklarını başkasına yükleyen anlayışlar üretmektedir.

Gruplaşma/hizipleşme olgusunu şekillendiren en bariz faktörlerden biri, koşulsuz ve sorgusuz aidiyet ile kendini daha güçlü ve güvende hissetme arzusudur. Bu arzuyu besleyen en temel etken, alışkanlıklarımızdan doğan birlikteliğin gücüdür (kabilecilik,........

© Haksöz