"Son bakış" veya gideni geri getirmek!
Bir şehre bir dağı aşarak varmak, bir denizden geçerek girmek, bir virajı alarak ulaşmak insanda hep bir hayret duygusu uyandırır. (“Gemlik’e doğru/Denizi göreceksin/Sakın Şaşırma”-Orhan Veli) Memleketim Hakkari’ye de “serê solan” virajı alınarak girilir; şehir aniden çıkar karşına. Aynı virajdan dönerek çıkılır. Başka bir yol yok, tek yol, alınan o virajdır.
Bundan 180 sene evvel, son Hakkâri miri Nurullah Bey’e nefy yolu bu virajdan geçerek göründü. Şehre giriş, şehirden ayrılış noktasına yani “ayakkabıların çıkarıldığı yer” anlamında “serê solan” virajına vardıklarında Mir yanındaki danışmanı müdebbire dönüp bir şeyler söyledi. Daha sonra bir Kürt halk şarkısında şöyle yer aldı söyledikleri:
“Mîr dibêje mudebire
Serê Solan xwe vegire
Mewten şirîne tê fukure”
Diyor ki Mir, “Duralım azıcık serê solan'da/Memleket pek şirindir/‘Son bir bakış’ atalım ona.”
Her gidişimde aklıma geldiği gibi, bu gidişimde de virajı alır almaz şehir karşıma çıktığında aklıma geldi yine Mir’in müdebbire söyledikleri…
Sürgünler yaşar bu hissi, yurdundan zorla kopartılanlar; bir sevgili tarafından terkedilenler hisseder, giderken tek başına gitmek istemeyenler bir de…
Bir an için gerip dönüp bakar ardında bıraktıklarına. Kısacık bir andır o an…
Koca Kavafis yazmıştı “şehre” yaktığı ağıtta; o serenat hep kulaklarımızda... Başka bir memlekete, başka bir denize gideceğini söylemişti koca Constantino, daha iyi bir şehir vardı ona göre elbet bir yerlerde, neye kalkışırsa kalkışsın kader yapışmıştı yakasına, koca yüreği gömülü bir ceset haline gelmişti şehrinden ayrılmadan önce. Aklı hep kalacaktı o “çorak ülkede”, yüzünü nereye çevirse, nereye bir bakış atsa, hep yıllarını boşa harcadığı hayatının simsiyah yıkıntıları çıkıyordu karşısına. Yeni bir memleket yoktu onun için, yeni bir deniz haramdı ona. Terk ettiği şehir bırakmayacaktı peşini, nereye giderse gitsin, hangi sokakta yürürse yürüsün, hep aynı sokakta dolaşacak, hep aynı mahallede yaşlanacaktı. Aynı evlerde kır düşecekti saçlarına, gideceği şehir hangi şehir olursa olsun hep terk ettiği şehri olarak kalacaktı, başka bir şehir yoktu onun için. Hiçbir gemi onu başka bir yere götürmeyecek, hiçbir yeni yol çıkmayacaktı karşısına, bu şehirde, bu küçücük köşede kıymışsa hayatına, kıymıştı demek bütün dünyada da.
Ardına dönüp bakmanın, “son bir bakış” atmanın maliyetini, yaratacağı felaketi düşünmez sürgünler. Dönüp arkasına gidiyor mu, duruyor mu geliyor mu diye merak eden aşık, sonuçlarını aklına getirmez.
Hikayesi zaman kadar eskidir. Hem kadim Yunan mitolojisinde hem de Tevrat’ta var benzer hikâye. Muhtemelen Homeros, Tevrat’tan almış ilhamını; aynı hikaye biz var olduğumuzdan beri çınlayıp duruyor kulaklarımızda.
Lut’un karısı dinlememişti onu, dönüp arkasına, terk ettiği şehre “son bir bakış” fırlatmıştı. Fırlatırken nazarı, başına gelenleri hiç düşünmemişti kadın. Orpheus’un arkasından gelen Eurydike’ye sahiden de geliyor mu diye “son bir bakış” atmıştı. Atarken başına geleceklerine dair hiçbir bilgisi yoktu o sırada.
Lut’un hikayesinde Lut önde, arkasından geliyor karısı. Orpheus’un hikayesinde de öyle, sevgilisi Eurydike onun arkasında. Lut’un hikayesinde Lut karısını tembihlemiş dönüp arkana bakma diye; Orpheus’un hikayesinde kendisi dönüp bakıyor sevgilisine. Lut’un hikayesinde Lut karısıyla birlikte canını kurtarmak istiyor Sodom’un üstüne yağan gazaptan; Orpheus’un hikayesinde Orpheus sevgilisi Eurydike’yi “ölüler ülkesinden” yeryüzüne çıkarmak istiyor. Lut karısı mezara girsin istemiyor, Orpheus, Eurydike’yi mezardan çıkarıyor.
İki hikaye de “son bakışın” nasıl ölümcül bir bakış olduğunu anlatıyor bize.
Mübadelede ne çok “son bakış” asılı kalmıştır Anadolu’nun yalçın dağlarında, atların koşuşturduğu düzlüklerinde, arıların bal emdiği çiçeklerinde, coşkun ırmaklarında, durgun göllerinde, ağaçlarının yeşil........
© Habertürk
