menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

"Menekşeli Vadi"deki "Vesikalı Yarim"

109 0
13.08.2025

İstanbul’da “Menekşeli Vadi”nin yerini bilen var mı sahiden?

9 Şubat 1947 gününden beri bu sorunun cevabını çok kişi merak etmiş, bazıları tutamamış kendini onun arayışına çıkmış, bazıları ise tahminler yürütmüş, başkaları da bizzat onun varlığını biliyor sandıkları adama giderek, onları oraya götürmesini istemiş.

Ama hiç kimse amacına ulaşamamış.

Çünkü İstanbul’da bu adla bir vadi yoktur.

Bu vadiye benzer ona yakın vadi vardır belki ama hiç birisinin adı “Menekşeli Vadi” değildir.

“Menekşeli Vadi” bir İstanbul yazarı olan; hayatında hiç bu şehri göremeden İstanbul’u onun yazdıklarından okuyarak tanıyan birisinin ne yapıp edip mutlaka bu şehirde yaşamanın bir yolunu bulmaya çalışacağına emin olduğum Sait Faik’in var ettiği “muhayyel” bir vadidir aslında.

Sait Faik böyle bir vadi uydurmuş, daha sonra da onun varlığına inanmış.

Yoktur ama ona göre kesinlikle vardır. Somut bir yer gösteremez size ama onu aradığınızı duysa emin olun peşinize düşer, sizinle birlikte onun arayışına çıkar. Çünkü biliyor böyle bir yer var, kimse görmemiş olabilir ama o, orayı görmüştür hem de bütün güzelliğiyle, gözüyle değil kalbiyle de görmüştür orayı.

Şimdi kalksa bir belediye otobüsüne binse doğrudan doğruya oraya gidemez belki ama nereye gideceğini bilir.

Sait Faik’in “Menekşeli Vadi” adlı hikayesi 9 Şubat 1947 günü Sedat Simavi’nin “Yedigün” dergisinde yayınlandı. Telifi beş liradır. Bir sene sonra, 1948’de Varlık Yayınları tarafından ilk baskısı yapılacak olan “Lüzumsuz Adam” kitabına girdi. 77 yıldan beri biz bu hikayeyi bu kitaptan okuyoruz.

Peki bu altı sayfalık hikayede ne anlatır yazar bize?

Hikayenin anlatıcısı, Bayram adında bir arkadaşına önce hikayesini anlattırır:

Bayram, pavyon kadını Seher’e âşık olur, ailesini terk eder. İmkansız bir aşk bir insana ne yaparsa, Bayram’a da onu yapar! Önce dibe çeker, bir süre sonra dibin de daha derinine çakılır kalır. Bu saplantılı aşka ancak alkol derman olabilir, ona sığınır. Bir süre sona bir “zavallıya”dönüşür.

Bayram hikayesinin tam burasında aniden arkadaşı anlatıcıya “beni seviyor musun?” diye sorar, “Şüphen mi var Bayram,” cevabını alınca, “Öyleyse beni evime götürür müsün?” der.

Bayram yedi seneden beri evinden ayrıdır, karısından, iki çocuğundan, annesinden babasından hiç haber almamıştır:

“Yedi sene evvel bir sabah evden çıktım, dedi. Tam yirmi bir yaşında idim. Bir şubat ayı idi. Ama bizim dere içi bir bahar sabahı gibi ılıktı. Menekşeler kokuyordu. Ben kucağımda çiçeklerle Beyoğlu’na çıktım. Çiçekpazarı’nda çiçekleri sattım. Hiç içki içmemiştim; içtim. Üç sene evvel evlenmiştim ama hiç boyalı kadın koklamamıştım; kokladım. Ondan sonra eve gitmedim. Sağ mı ölü mü evdekiler bilmem.”

Hikayenin ilk bölümü böyle biter… İkinci bölümde Bayram’ın ailesine dönüşü anlatılır.

İki arkadaş zilzurna sarhoş, Bayram’ın evinin bulunduğu “Menekşeli Vadi”ye doğru yola çıkarlar.

“…karanlık bir yere doğru inmeye başladık. İndikçe rüzgâr dindi. Bir zaman sonra ıpılık bir havanın içinde idik. Bir su sesi duyuyordum. Önümüzdeki üç dört bina parçasından tatlı ışıklar çıkıyordu. Köpekler havlıyordu. Bir kapıyı vurduk.”

Yedi yıl sonra evine dönen Bayram sanki akşam vakti pazardan dönüyormuş gibi evde olağan bir “sessizlik”le karşılanır. Sabahleyin uyandığında anlatıcı pencereden bakar, şu manzarayla karşılaşır:

“Önümde sisin içinde bir bahçe uzanıyordu. Pencereyi açtım. Güzel bir menekşe kokusu burnuma doldu. Hava ılık ılıktı. Sonra sis ağır ağır açıldı. Gözümün önüne bir bostan serildi. Lahanalar, çiçekler, maydanozlar, salatalar şaha kalkmıştı. Ötelerde çiçeklerin arasında başka bahçeler, başka yamrı yumru binalar gözüküyordu. Her taraf aynı nebat, aynı hayvan, aynı çarpık ve birbirinden epey uzakta binalarla dolu idi. Menekşe, her taraf menekşe kokuyordu. Yolun tam ortasından şarıl şarıl bir de dere akıyordu.”

Bayram ertesi gün hayatına eskiden olduğu gibi o bostanlarda topladıklarını pazarda satarak kaldığı yerden devam eder.

Hikayenin sonunda anlatıcı arkadaşı Bayram’a, “Ben gidiyorum,” der. Bayram da “Uğra bazı bazı” der.

Sonrası şöyle:

“Menekşeli vadiye bir seneye yakın gidemedim. Bir gün arayayım dedim, bulamadım. Geçen sene soğuk bir Şubat gününde birkaç arkadaş Mecidiyeköyü taraflarında bir lahana tarlasına düştük. Önümüzde manzarası, derinliği,........

© Habertürk