Sevgisizlik, Sabırsızlık, Şükürsüzlük…
Dün bir dostumla sohbet ederken “Sizce bizi en çok yaralayan ve toplumu mutsuzlaştıran sebepler nelerdir?” şeklinde bir soru sordu. Cevaben başlıkta zikrettiğim üç husus ilk planda aklıma geldi. Evet sevgili dostlar, problemlerimizin, yaşadığımız sıkıntıların, mutsuzluğumuzun ve huzursuzluğumuzun kaynağında bence bunlar yatıyor. Ve bu temeller üzerinde bina ettiğimiz tavırlarımız, reflekslerimiz, hadiseler karşısında ortaya koyduğumuz davranış tarzlarımız ve tepkilerimiz de yeterince adaletli ve sağlıklı olmadığından olsa gerek “Yaratana kulluk, yaratılana şefkat, merhamet ve adalet” üzerine bina etmemiz gereken münasebetlerimiz de o ölçüde yara alıyor, örseleniyor.
Ve hayat bu çerçevede kendi kendimize oynadığımız bir tiyatroya dönüşüveriyor. Söze gelince her şeyi, insanları, havyanları, çevreyi seviyor(muş) gibi yapıyoruz ama kalp kırmaktan, gönül incitmekten, yaralamaktan, aşağılamaktan, suçlamaktan, kişilerin hatalarını boyunlarına adeta bir yafta gibi yapıştırıp yargılamaktan bir an bile geri durmuyoruz. Sadece kendini seven, sevdiklerini ise kendi nefsine hizmet ettiklerine inandığı ölçüde seven ve değer veren egosentrik, narsist bir halet-i ruhiyeye esir olmuş durumdayız. Materyalizm bütün benliğimizi neredeyse hücrelerimize hatta ruhumuza kadar esir almış durumda. Yeni terminolojide “empati”, eski dilde “digerkamlık” olarak ifade edilen “kendini karşısındakinin yerine koyarak onun hissettiklerini hissetme” yetimizi çoktan paketleyip duvara asmışız. Kardeşimizin ayağına batan bir dikenin acısını........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein