menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Siyasal İslamcılığı İslam zannedenler!

10 1
yesterday

Batının bizi kavramlarla vurduğu çok ilginç bir süreçten geçiyoruz. Batı önce bir kavram üretiyor, içini istediği şekilde dolduruyor ve Müslümanların da böyle düşünmelerini sağlıyor. Bu ise Müslümanların kafasında büyük bir kaos ve kargaşanın oluşmasına sebep oluyor.

Mesela ne zaman “Siyasal İslamcılık” kavramından bahsedilse tam bir kargaşa yaşanıyor. Batının ürettiği ve Müslüman toplumlara angaje ettiği “Siyasal İslamcılık” kavramı da bunlardan birini oluşturuyor. Ne yazık ki meselenin künhüne vakıf olmayanlar/olamayanlar “Siyasal İslamcılık” denildiği zaman bundan kastın “İslam” olduğunu zannediyorlar. Ne yazık ki bu yanılsama kaynağı vahiy olan ve insanların dünya ve ahiret hayatlarını huzur içinde geçirmeleri için indirilen hayat nizamı İslam dinine büyük zarar veriyor. Bu bağlamda “Siyasal İslamcılık” ideolojisini İslam zannedenler kendi partilerini, cemiyetlerini desteklemeyenleri rahatlıkla İslam dışına itebiliyorlar.


“Siyasal İslamcılık” hususunda ciddi araştırmaları bulunan Prof. Dr. İsmail Kara’nın, “Her Müslüman İslamcı olmayabilir ama her İslamcının Müslüman olması gerekir.” şeklindeki tespiti bu tehlikenin var olmasından dolayı ortaya çıkan bir ifade olarak literatürümüzde yerini almıştır. Çünkü “Siyasal İslamcılık” hareketleri politik ve ideolojik bir hüviyet taşıyan beşeri yorumlardan ibarettir. Ne yazık ki ya Batılı ülkelerin oluşturdukları algılar ya da cehalet bugün “Siyasal İslamcılık” kavramının İslam ile eşit olduğu yanılgısını doğurmuştur.

“Siyasal İslamcılık”, İslam dinini yalnızca bireysel bir inanç sistemi olarak değil; toplumsal düzeni, siyaseti, hukuku ve devleti şekillendiren bir ideoloji olarak gören beşeri düşünce akımıdır.

Kökeni Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmeye başladığı yıllarda Mısır’da yaşayan Cemalettin Afgani, Reşit Rıza ve Muhammed Abduh gibi düşünürlere dayanan “Siyasal İslamcılık”, İslam dini üzerinden hareket edilerek ortaya konulan bir ideoloji olarak tarif edilmektedir. Her ne kadar görünüşte anti-emperyalist bir söylem olduğu iddia edilse de bu ideolojiyi savunan veya pratiğe dökmek isteyenlerin yaşadıkları süreçte emperyalistlerle stratejik ortak oldukları görülmüştür.

Osmanlı’da özellikle 2. Abdulhamit döneminde, emperyalist batılı güçler Müslümanlara karşı askeri ve ekonomik alanlarda üstün olmuş ve bu batılıların Müslümanlara meydan okumasına sebep olmuştur. Bu meydan okumaya bir tepki olarak Osmanlı aydınlarının aradığı kurtuluş çaresi şeklinde ortaya çıkan “Siyasal İslamcılık” kavramının Türkiye´de ilk kullanan Babanzade Ahmet Naim´in bunu menfi anlamda kullandığı bilinmektedir.

Bugün “Siyasal İslamcılık” ideolojisini savunanlar bulundukları ülkelere göre şekil veya isim almış ve hiç birinin Müslümanların derdine çare olamadığı görülmüştür. Hatta bırakın çare olmayı bulundukları coğrafyalarda (Mısır, Cezayir, Afganistan, İran, Suriye, Irak, Pakistan, Afganistan vb. ülkeler) emperyalistlerin daha çok kan dökmelerine sebep oldukları gözlenmiştir.

Fikir birliğinin sağlanamaması sebebiyle bugün karşımıza, “Vehhabi Tipi İslamcılık, Selefi Tipi İslamcılık, İran Tipi İslamcılık, Sufi Tipi İslamcılık, Türk Tipi İslamcılık, Müslüman Kardeşler Tipi İslamcılık vb.” şekillerde çıkan “Siyasal İslamcılık” ideolojisi Kur´an´a bakış açısından da bir birlik sağlanamamış ve çok farklı yorumlara yol açmıştır. Bunun sonucu olarak Siyasal İslamcılık ideolojisi Afganistan´da karşımıza El-Kaide, Sudan´da Eş-Şebab, Tunus´ta Gannuşi, Irak ve Suriye´de IŞID veya DAEŞ, İran´da Humeyni tipi İslam anlayışı, Mısır´da Müslüman kardeşler ve Türkiye´de ise Milli Görüş, vb. akımları çıkarmıştır.

“Siyasal İslamcılık” ideolojinin temel özelliklerinin başında İslam dininin “siyasal bir proje” olarak görülmesi gelmektedir. “Siyasal İslamcılık” ideolojisi devlet yasalarının dini kaynaklara dayanması gerektiğini savunur. Ancak şimdiye kadar dini kaynaklar hususunda ortak bir fikir oluşturulamadığı için değişik devlet yönetim şekilleri ortaya çıkarılmıştır. İslam ise devletin adı ne olursa olsun temelinin adalet olması gerektiğini ve insan hürriyetinin merkeze alınmasını beyan eder.

“Siyasal İslamcılık” kavramı batılı devlet yapısına alternatif arayışı olarak ortaya çıkmış reaksiyoner bir harekettir. Genellikle Batı kültürü, sekülerizm ve liberal demokrasiyi İslam dünyasının yozlaşma sebeplerinden biri olarak görür. “Siyasal İslamcılık” kavramının kökeni 19. yüzyıl sonlarına dayandığı için bu dönemde Müslüman dünyası sömürge baskısı altındaydı.

Günümüzde “Siyasal İslamcılık” taraftarlarının bazı ülkelerde iktidara gelmeleri veya siyasette önemli rol oynamaları bu kavramı savunanlar tarafından müspet karşılansa da gelinen noktada yaşanan hayal kırıklıkları “Mısır, İran, Cezayir, İran, Afganistan, Pakistan vs.” gibi ülkelerde olduğu gibi Müslümanlar arasında büyük yıkımlara sebep olmuştur. Gelinen noktada “Siyasal İslamcılık” taraftarları savrulmanın en şiddetlisini yaşayarak değişik fraksiyonlara bölünmüş, “Radikal, ılımlı, reformist, gelenekçi vs.” isimlerle anılmaya başlanmışlardır.

Yaşanan menfi gelişmeler sebebiyle bazı önemli İslam âlimleri, İslam’ın özünde bir devlet modeli olmadığını, dinin siyasallaştırılmasının dini araçsallaştırmak olduğunu ileri sürmek zorunda kalmışlardır.

Makalenin başında da değindiğim gibi “Siyasal İslamcılık” 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkmıştır. Bu dönem, İslam dünyasında........

© Habererk