Japonlar gibi yaşlanalım mı?
Günümüz dünyasında ülkelerin karşı karşıya olduğu en belirgin demografik dönüşümlerden biri, nüfusun giderek yaşlanmasıdır.
Hayat beklentisinin artması, tıbbi ve teknolojik gelişmeler, sağlık hizmetlerine erişimin iyileşmesi, beslenme ve hayat tarzlarının değişmesi gibi etkenler, insan ömrünün uzamasına önemli katkılar sağlamaktadır.
Buna müsavi olarak, toplumların yaş yapısı da yeniden şekillenmekte; genç nüfus oranlarının düşmesi, doğurganlık hızındaki azalma ve yaşlı nüfusun mutlak sayısındaki artış, ekonomik, sosyal ve kültürel sonuçlarıyla küresel bir meydan okumayı beraberinde getirmektedir.
Bu çerçevede, uzun ömür hem biyolojik bir fenomen hem de toplumsal bir organizasyon ve siyasal bir planlama meselesi hâline gelmektedir.
Bu dönüşümün en dikkat çekici örneklerinden biri Japonya’dır. Japonya, uzun yıllardır dünyada en yüksek ömür beklentisine sahip ülkeler arasında yer almakta; yüz yaşını aşanların sayısı her yıl düzenli olarak artmaktadır.
Japonya’da centenarian olarak tanımlanan 100 yaş ve üzeri nüfusun artışı, tıbbi ilerlemenin bir sonucu olduğu kadar sağlıklı beslenme, güçlü sosyal bağlar, topluluk içi dayanışma, yaşlılara duyulan saygı kültürü ve devlet politikalarının uyumu ile de açıklanmaktadır.
Japon toplumunda uzun ömür, bireysel bir başarıdan ziyade, kolektif bir toplumsal değerin yansıması olarak anlam bulmaktadır.
Bu yaklaşımın sembolik göstergelerinden biri olarak, 1963’ten itibaren 100 yaşını aşan vatandaşlara devlet tarafından özel bir gümüş sakazuki kadehi sunulması, yaşlıya duyulan saygının kurumsal boyutunu ortaya koymaktadır.
Hoş, centenarian yani yüz yaşını bulanların sayısının hızla artmasıyla, — 1963’te yalnızca 153........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein