menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avrupa Rusya gerilimi ve savaşın geleceği

11 0
19.09.2025

Avrupa ile Rusya arasındaki gerilim yalnızca güncel siyasetin ürünü değildir; aksine, kökleri derin bir tarihsel sürekliliğe dayanır. Çarlık Rusyası’ndan Sovyetler Birliği’ne, Soğuk Savaş’tan günümüz Ukrayna krizine kadar uzanan uzun çizgide temel mesele hep aynı kalmıştır.

Rusya açısından Avrupa, daima hem kültürel bir cazibe merkezi hem de varoluşsal bir tehdit kaynağı olmuştur. 19. yüzyılda Napolyon’un Moskova’ya yürüyüşü, 20. yüzyılda Nazi Almanyası’nın işgali, Rusya’nın zihninde derin bir “Batı’dan gelen tehlike” algısını pekiştirmiştir. Bu hafıza, Moskova’nın dış politikada tampon bölgeler yaratma arzusunu ve kendi sınırlarının ötesinde nüfuz alanı tesis etme çabasını açıklayan en güçlü motivasyonlardan biridir. Bu motivasyon, sadece askeri değil, aynı zamanda ideolojik ve kültürel bir zeminde de şekillenmiştir.

Avrupa ise Rusya’yı tarih boyunca ikircikli bir biçimde algılamıştır. Bir yandan enerji, hammadde ve ticaret bakımından vazgeçilmez bir ortak; diğer yandan demokratik değerler, insan hakları ve uluslararası hukuk açısından potansiyel bir meydan okuma kaynağı olmuştur. Soğuk Savaş yıllarında NATO aracılığıyla kurulan güvenlik mimarisi, aslında yalnızca Sovyetler Birliği’ni dengelemeyi değil, aynı zamanda Avrupa’nın kendi içinde güven duygusunu yeniden tesis etmeyi amaçlamıştır. Ancak bu yapı Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra da varlığını sürdürmüş, NATO’nun doğuya doğru genişlemesi Rusya açısından “Batı’nın taarruzunun yeni biçimi” olarak yorumlanmıştır.

Bu tarihsel süreç, 21. yüzyılda Ukrayna meselesi üzerinden daha somut bir çatışmaya evrilmiştir. 2004’teki Turuncu Devrim, 2014’te Kırım’ın ilhakı ve Donbas’taki çatışmalar, Avrupa-Rusya geriliminin yeni evreleri olarak okunmalıdır. Her biri, aslında kökleri 19. yüzyıldan bu yana uzanan güvenlik ikileminin güncellenmiş yansımalarıdır. Avrupa, sınırlarının doğusunda “istikrarsızlık kuşağı” istemezken; Rusya da kendi sınırlarında NATO ve AB bayraklarını görmekten kaçınmaktadır. Bu iki beklenti, kaçınılmaz olarak birbirine çarpmakta ve krizleri beslemektedir.

Polonya Hava Sahası İhlali ve Avrupa’nın Teyakkuzu

Rus insansız hava araçlarının Polonya hava sahasını ihlali, Avrupa-Rusya ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olarak kayda geçti. 9-10 Eylül gecesi, Rusya’dan havalanan ve Ukrayna’yı hedef aldığı düşünülen onlarca İHA, Polonya’nın doğu sınırlarını aşarak Avrupa Birliği ve NATO topraklarına girdi. Polonya hava kuvvetleri, müttefik destek unsurlarıyla birlikte bu araçların önemli bir kısmını düşürdü; ancak olayın sembolik boyutu, teknik başarıdan çok daha ağırdı. Avrupa için bu, Rusya’nın artık yalnızca Ukrayna ile değil, NATO üyesi bir ülkenin güvenliğiyle de........

© Haber7