menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tasavvufî izler, menziller ve yüzler

14 0
17.02.2025

Gazâlî’nin sâlik vasfıyla katettiği Şam, Kudüs ve el-Halil menzillerinden sonra eriştiği Mekke ile Medine’nin, “Hakka giden Yolu tutmak” anlamında (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü) sülûk merkezli karşılıklarına gelince…

Mekke hareminde Arafat’ta vakfe ile Beytullah’ta tavaf (ki, tavaf da bir namazdır), zikir ve dua ile sürekli olarak ilk-e doğru gidip, salt Allah’ın ilminde varoluş anına ulaşarak, Allah’ın karşısında varlık iddiasını terk etmek, kısaca ölmeden önce olmak anlamına gelmektedir.

Haccı ya umreyi takiben -ziyaret ve hürmet arzı için- gidilen Mescid-i Nebevî ise Medine şehrinin kalbidir. Kalbi burada hayat sebebi, hallerin menbaı, diriltici mahiyet, hayata dair iş ve ilgilerin toplandığı merkez… olarak, en geniş karşılığıyla kullanıyor ve onu her salik için Peygamber Efendimizin eskimez, unutulmaz, varlığı ihmal edilemez, naklinden geri kalınamaz hatırasının mekanı olarak biliyoruz.

Bunlardan baktığımızda Medine, şârîden ve şeriattan ibaret olur. İlginç olan bu mahiyetin onun nevi şahsına münhasır olması, diğer bir ifadeyle şârî ile şeriat ilişkisi bakımından Mekke’den ve Kudüs’ten farklı bulunmasıdır.

Örneğin, Medine’nin herhangi bir fethe muhatap olmaması bu cümleden bir farktır. Zira Medine, Peygamber Aleyhisselam’a selamet yurdu olarak, halkının gönül rızasıyla ve samimi davetiyle verilmiştir. İslam şeriatının burada tamamlanmış olması Medine’yi İslam inanç sisteminin uygulama alanı haline getirmekle kalmamış, onu aynı zamanda -sonrakiler için de- bu inancın fetih merkezi........

© Haber Vakti