Müminlerin zamandan nasibi vakitledir
Pragmatik bir dille söyleyecek olursak, müminin zamandan bir faydası yoktur. Zira zaman tahkim etmez, tahrip eder. Bu yüzden onun mecazlarından biri değirmendir ve nesne, eylem… olarak varlığa çıkmış olan her şeyi öğütür. Bir yok etme olarak bu öğütme, suretin yok edilmesi demek olsa da hakikatte her bir suretin yüklendiği mana ve eylemin Yaratıcı’sına yani Allah’a döndürülmesidir (Bkz.: Lokman, 31/22; Âl-i İmrân, 3/109; Şûrâ, 42/53).
Zamanın öğütücülüğüyle, varlığın etkisinin iş, umran, medeniyet… olarak ortaya çıkmasındaki çelişki İslam felsefesinin yumuşak karnıdır; felsefecilerimiz bu çelişkiyi tutarlı bir mantıkla izah etmeye uğraşmışlar ancak tam bir sonuca varamamışlardır. Çünkü bu çelişki akılla kavranmaya açıkmış gibi görünse de aklın tek başına çözebileceği bir husus değildir. Bu nedenle söz konusu çelişki, Allah’ın ve Peygamber Aleyhisselam’ın verdiği bilgiyi -aklın hakkını da gözeterek- esas alan ahiret alimleri ve mutasavvıflar tarafından giderilebilmiştir.
Bu bilgi öncelikle “Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyandadır (lefi husrin).” mealindeki (Asr, 103/1-2) İlahî hitaba ve Peygamber Aleyhisselam’ın şu haberine tabidir:
“Sizin ve sizden öncekilerin misali, ücretle bir işçi tutup da şöyle diyen kimsenin hali gibidir. ‘Kim sabah namazından öğle namazına kadar bir kırât ücret mukabilinde çalışır?’ Yahudiler, (Sabahtan akşama kadar), bu ücret karşılığında çalıştılar. Daha sonra bu kimse, ‘Kim, öğleden ikindiye kadar, bir kırât ücret mukabilinde çalışır?’ der, bu ücret mukabilinde de........
© Haber Vakti
