Kendi zamanımızın sanatı hakkında başımızı ağrıtan kelimeler
Yaratılmış her şey anlamında varlık bir(er) ayetten ibarettir. Bu manada kainat (âlem, kozmos) ve insan da genel ve özel planda önce birer ayettir.
Ayete kelime denmesine de bağlı olarak bu hakikatin, kelime olan insana verilen kelimelerin maddi ya da manevi, akli ya da zihni tüm tutumlarında, eylemlerinde ve bilkuvve yönelimlerimde belirleyici olduğunu bilmemiz ise sarsıcı bir gerçeklik olarak çıkar karşımıza. Çünkü, insanın sade ya da felsefi düşünüşüne, savaştan sulha, çileden rahatlığa, ilk-ellikten medeniliğe… kendi hayatına bitişmiş ya da bir şekilde değmiş olan her şey kelimenin hareketinde toplanır. Yunus Emre’ye mal edilen şu beyitteki gibi:
“Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz”
Burada etimolojiyi haydi haydi aşıp, epistemolojinin yani düşünme usul ve esaslarına mahsus benzeşmeler ve farklar tahtında işitme, grafik, anlam ve niyet nesnesi olarak kelimenin fenomenolojisini yapmak niyetinde değiliz. Böyle bir niyet bizi İbn Arabî’nin zuhur, nispet ve tecelli (Nefesü’r-Rahmân) bağıyla kelimeyi ontolojik düzeyde ele alışına götürecektir ki, zaten bu zor işe kalkışmak istemeyiz.
Dolayısıyla bizim niyetimiz Batı sanatlarının yoğun baskısına maruz kalan Müslüman sanatlarını kendi günümüz şartlarına tabi olarak anlamaya ve eylemeye yönelik sorunlarda hatırı sayılır bir etkiye sahip oluşlarıyla -aynı zamanda Batı sanatı nazariyatında da muteber olan- suret, tasvir, şekil, biçim, form, timsal… kelimelerini -ana hatlarıyla- ele almaktır.
Konumuzu Müslüman sanatları olarak........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein