menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gassal...2

13 0
14.06.2025

Ölüm Hüznü
Yaşlı Bekir Hoca ile cenazenin yıkanması için istişare ettik vakit öğle saatlerine doğru ilerliyordu. Cenaze yıkanacak, helallik alınacak ve yarım saat omuzlarda caminin önüne götürülecekti. Zaman daralıyordu. Bekir Hoca orada bulunan merhumun akrabalarına “cenazeyi yıkamak için artık indirelim” dedi. Altı yedi kişi eve çıktılar, cenaze evden indirilirken kimisi “ Babaam, ah babaam, kimileri emmim, kimileri dedeeem “ diye feryad ediyordu… Küçük yaştaki çocuklar ise etrafı merakla izliyor olayı anlamaya çalışıyor, korkulu ve endişeli gözlerle panik halinde sadece bakıyorlardı..
Çok geçmedi eve giren erkekler battaniyeye sarılı cenazeyi almışlar ve birbirlerine yavaş olun, yavaş olun, diye yön vererek cenazeyi eski ahşap merdivenden indiriyorlardı…

Cenazenin yıkanacağı yerin etrafı kilimlerle kapatılmıştı. Cenaze yıkanırken yıkayıcılardan başka kimse görmemeliydi. Çocuklar, gençler, hamile kadınlar korkarlar diye aynı zamanda açık alanda mevtanın görünür olması mekruh sayılırdı. Büyük kazanlarda sular kaynamış, sabun, lif vs. hazırlanmıştı.

Köyün hocası olarak cenaze yıkamada bulunmam zorunlu idi. Eğer cenaze yıkamaya katılmazsanız köyde ve çevrede “falan yerin hocası cenaze bile yıkamayı bilmiyormuş, ölüden korkuyormuş, yıkayamamış, nasıl hocaymış, yeni yetme zaten nerden bilecek” diye onlarca dedi kodu alıp başını giderdi. Mecburen kendimi hazırlamaya çalıştım. İmam hatipte teorik olarak konuları hep öğrenmiştik ama işin teorisi ile pratiği aynı şey değildi. Birebir cenaze ile baş başa kalmak ise daha başka bir şeydi.

Yanıma yaklaşan yaşlı muzip tipli bir adam yöresel diliyle,” hoca daha önce hiç ceneze yıkadın mı? Diye sorunca kendime gelip ‘ tabii ki biz bu eğitimlerin hepsini gördük’ diyerek kapalı bir cevapla geçiştirmiştim. Daha göreve başlayalı bir iki hafta olmuştu nerden ben önceden cenaze yıkamış olabilirdim ki? O da bunu bildiğinden dalgasını geçiyordu aslında benimle. Ama kalbimin ritmi artmış hızlı hızlı çarpıyordu. Ölüden değil dirilerden korkmanın gereğini henüz o yaşlarda bilmiyordum.

Cenaze yakınları tarafından dar merdivenden indirilmiş, yıkanacağı yere kadar getirilmişti. İş şimdi başlayacaktı. Hürmetle ve dikkatle cenazenin herhangi bir uzvu bir yere çarpmadan dikkatle teneşir tahtasının üzerine kondu. Bekir Hoca yüksek sesle “ruhu için el-fatiha” dedi. Sonra Bekir Hoca, cenazenin yanında oluşan kalabalığın çıkması için “yıkayıcılardan başka kimse kalmasın “ deyince gereksiz seyirciler yıkama alanından çıkarıldı.

Bekir hoca, ben ve bir kişi daha olduğu halde yıkama ekibi olarak biz hazırdık. Teneşir tahtasından üzerimize su sıçramasın diye önümüzde peştamal ve yerler toprak olduğundan çamura bulaşmayalım diye ayaklarımızda çizmeler, başımızda hocalık alâmeti takkeler. Önce beraberce yardımlaşıp cenazenin altındaki battaniyeyi aldık.

Solmuş ve soğuk bir yüz…
Cenazenin o arada yüzü açılmış ve gözlerim cenazenin gözlerine takılıvermişti. Bir anda bir soğukluğu, ürpertiyi insan ister istemez hissediyor. Daha genç yaşta yani on sekizinde ölmüş bir insanla baş başasın, “Allahtan ki Bekir hoca var, ya bir de bu işleri yalnız olarak yapsam ne ederdim” diye düşündüm ister istemez.

Seksen yılı devirmiş, yokluk, varlık görmüş bir baba, bir dede artık dünyaya elveda diyordu. Cenaze teneşir üzerinde üstü örtülü vaziyette beklerken yıkama ekibi harici kişilerin oradan ayrılmasını bir kez daha söylemek zorunda kalmıştık çünkü meraklı kimileri oradan ayrılmıyorlardı. Sadece istiyorlarsa evlatlarının yanımızda yardım etmek için kalabileceklerini söyledik. Evlatlarından biri yanımızda su koymak için kaldı.

Modası hiç geçmeyen giysi; Kefen
Önce cenazenin üzerindeki çarşafı tamamen almadan getirilen kefeni boydan ölçerek üç parça halinde gömleği, izarı ve lifafesini ve sonrasında bel kuşaklarını ayarlayıp kefeni katlayarak uygun bir yere koyduk. Bunu yapmanın bile bir usulü vardı öğrenmiştik imam hatip lisesinde. Bunları pratik olarak kendim yaparken yaşlı ve tecrübeli Bekir hoca ‘Maşallah, maşallah sen bu işi biliyorsun evlat’ diyerek beni motive ediyordu. Yaşlı hocanın bana söylediği sözler cesaretimi artırıyordu. Cenazenin üzerindeki çarşafı dikkatle alırken göbekle diz kapağı arasına setir bezi denen kefen bezinden ayarlanmış iki kat örtüyüde cenazenin avret mahallini kapatmak için üzerine örtmüştük. Cenazenin avret mahalli tam kapalı olmalıydı zira dirilerde dikkat edilen setri avret konusu ölüler içinde geçerliydi.

Artık Hüseyin emmi bu dünyadaki son guslünü bizim ellerimizle alacak ve imtihan dünyasındaki amelleriyle Rabbinin huzuruna Müslümanların dualarıyla, iyi şehadetleriyle yolcu edilecekti.

Yıkanmaya hazır cenazenin soğumuş vücudu, yarı açık gözleri, solmuş dudakları, saçları dökülmüş kafası, yarı açık ağzından görülen seyrek dişleri ve morarmış dili, sararmış solmuş burun deliklerinin ürkütücü görüntüsü, çıkık omuz kürekleri, zayıf kolları ve büzülmüş parmakları, zayıf bedeni ve biri sağa diğeri sola açılmış ayaklarının hali başlı başına insana soğuk duş etkisi yapıyor ve ister istemez ürpertiyordu.

Suyu ılıştıralım cenazenin suyu ne sıcak ne de soğuk olacak dedi Bekir Hoca. Üç tane büyük kazan vardı. Birinde sıcak, birinde soğuk su bir de ılıştırmak için diğer kazan.. Ilık su hazırlanmıştı. Küçük bir kazanda da köpük yapılacaktı.

........

© Haber Vakti