menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

10 yaşındaki Selahaddin! Sen den özür diliyorum...

18 0
04.05.2025

''50 yaş, ihtiyarlığın gençlik halidir'' demiş eskiler.
Bizde, bir yıl fazlasıyla 50 yaşımızı aştık ve ömrümüzün yarım yüzyılını geride bıraktık
Buna göre gençliğin yaşlılık, ihtiyarlığın ise gençlik dönemindeyiz artık.
Şöyle bir geçmişe nazar ediyorum da, 88'de başlıyor ergenlik ve gençlik dönemlerim.
Dikenli çalılar ve yırtıcı vahşilerle çepeçevre kuşatılmış bir hayat içerisinde; neş'u neva bulmaya çalışan şahsiyetimin, bünyede konuşlanarak kimi zaman mevzi, kimi zaman mecra, kimi zaman güvenli bir hisar, kimi zaman bir kal'a burcu, kimi zaman bir kuytu aradığı vakitler.
Bir yanım; doğup büyüdüğüm Kağıthane Gültepe'den, Aksaray/Taksim/Beyoğlu'nun ayartıcılığına iterken beni, diğer yanımın; Fatih/Yavuz Selim ve Çarşamba'dan, merhum Timurtaş Hocamın teyp kasetleriyle Fatih Camii avlusundan seslendiği zamanlar bana.
Derviş olan yanıyla ''ne olursan ol gel'' diyen İstanbul bir yanda, aşufte çehresiyle ''gel gel'' yapan İstanbul diğer yanda!
Arkadaş çevrenle bir bakmışsın (bir sabah namazı vakti) daha o günlerde otuzunda olan merhum/şehid Abdulmetin Balkanlıoğlu Hoca'nın sohbetinde, bir bakmışsın Aksaray'da üç film birden diye yazan kocaman bir sinema afişine aval aval bakarken bulduğumuz zamanlar kendimizi.
14, 15, 16'lı yaşlar...
İbrahim Sadri'nin;
''Sen benim on yedi yaşımsın, deli çağımsın...
Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın.
İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın.
İlk şiirim, ilk kavgam ,
Yaşamı ilk fark edişimsin...''
diye başlayan şiirini daha o zamanlar kaleme almadığı ama bizim daha o tarihlerde delikanlılığı İstanbul'un kaldırımlarından hıfzettiğimiz vakitler.
A'yân-ı Sabite'nin hakikatinin, aynaya yansıyan sûretine boş gözlerle bakıp, siretimi arıyorum o zamanlar!
Ayna mı arıyorum!
Ayna mı, yani şahsiyetimi şahsiyetine oturtacak, ahlakı, edebi, karakteri, dürüstlüğü, delikanlılığı, İslami hassasiyetleriyle bir prototip, bir emsal, gördüğümde ''bende onun gibi olmalıyım'' diyeceğim birini.
Kitaplarda, anlatılarda yaşayan değil, kitaplardan anlatılardan çıkmış birini.
Şimdiye kıyasla o zamanlar avantajlarımız daha çok, bugünlere nispetle herkes ve her şey daha organik. Fıtrat daha çok korunmuş.
İnsan ilişkilerinde diğerkâm olmaklığın dayanılmaz huzuru daha çok belirgin. Manen zengin olmanın, maddeten fakir olmanın tüm olumsuz şartlarını örttüğüne inanıldığı, ''Siyasal İslam'' ibaresinin yeni yeni revaç bulduğu ama İslami Hareket Mensuplarının ''İslamcı'' diye bugünkü anlamıyla alaya alınıp tanımlanmadığı zamanlar.
Hiç kimsenin Müslüman kimliğinin önüne ve arkasına bir sıfat koymadığı; ''İnsanları Allah’a kul olmaya çağıran, güzel ve yararlı işler yapan ve “Ben, tam bir teslimiyetle Allah’ın hükümlerine boyun eğen bir Müslümanım!” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?'' ayetinin temel ölçü olduğu vakitler.
Ezildiğimiz, yok sayıldığımız, ötekileştirildiğimiz, namazı, sakalı ve örtüsüyle alay edilen, ayrık otları muamelesine maruz bırakılan,
izzet ve övünç dolu bir tarihin sonunda mağlup edilmiş bir medeniyetin bakiyesinde elinde kalmış bir avuç imkanla var olmak mücadelesine soyunulduğu demler. Karşılarında kaybettiğimizi, gözümüze gözümüze soktukları günler!
Şişli İmam Hatip'e giderken iri cüsseli abilerin bizi okul yolundan çevirip; ''evinize dönün, İmam Hatip'te okuyacaksınız da ne olacak?'' diye Sanayi Mahallesi deresinde yolumuza çıktıkları günler. Islah edilmemiş o dere, yağan yağmurla taştığında Sanayi Mezarlığı'nın altında oluşan selden dolayı, okula gitmeye çalışan öğrencilerin akıntıya kapıldığı zamanlar.
Öğrenci eğer evden odun, tahta getirirse sınıftaki sobayı yakıp........

© Haber Vakti