Apo çağırdı da ne oldu?
Çok çalışmışlar belli, ama yine de aceleye getirmişler. Oyuncular biraz amatör, bir de senaristler hem algı, hem de denge hesabı ile, önlerini göremediklerinden kararsız kalmışlar sanki. Bir kere yola çıktılar, mecburen bir şeyler yapmaları gerekiyordu, bu kadar oldu anlaşılan. “Olacak o kadar”, “Çok güzel hareketler bunlar”. Ne demiş atalarımız, “Kervan yolda dizilir.”
“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” hemencecik okudum. Önce canlı dediler, sonra yazılıya çevrildi, 1 sayda dediler, sonra 3 sayfa oldu, okunan metin yarım sayfa. Anlaşılan heyet giderken daha geniş bir metinle gitmişler, o metin orada 3 sayfaya indirilmiş, ama sıra okumaya gelince önce 1 sayfaya, sonra da yarım sayfaya indirilmiş.
"PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. Asrı…” diye başlayan deklarasyon, bir yanlışla başlıyor. Tarihin değil, belki 20.YY’demesi gerekirdi. Yoksa 1500 den başlayıp 1800’lere kadar devam eden Kızılderililerin yok edilmesi, kara derililerin köleleştirilmesi, sarı ırkın sömürgeleştirildiği bir zamanı yok saymak mümkün değil.
Ve devamında şöyle deniliyor: “iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur”. Aslında iki dünya savaşı ve iki kutuplu dünyadaki soğuk savaşa atıf yapılırken reel sosyalizme atıf yapması önemli. Bir kere PKK tam da işte bu bataklıkta hayat buldu. Bu proje aslında bir ABD ve NATO Projesi idi ama SSCB’ye ihale edildi. Ama başları sıkışınca kaçtıkları yer AB ülkeleri idi. Örgütün oto finansmanı için de bu işi çok iyi bilen CIA örgütü Afganistan’dan gelen uyuşturucu işine bulaştırdı.. Uğur Mumcu tam da silah ve uyuşturucu konusunu soruşturuyordu vurdular. Eşref Bitlis de oynanan oyunu görünce o da uluslararası sistem tarafından susturuldu. Bu örgüt ne zaman ortaya çıkmış; “Kürt realitesinin inkarı, özgür konuşma ortamının olmadığı zamanda ortaya çıkmış” Özal dönemi ve ardından SSCB dağılıp soğuk savaş bitince, Türkiye’de de göreceli bir özgürlük ortamı oluşunca aslında PKK’ya gerek kalmamış. Sonuçta örgüt “Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmış”, 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmış”. Bunun sonucunda da “Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır”. Yani PKK’nın 1991’de tasfiyesi gerekiyormuş ama, zamanın ruhunu iyi okuyamayınca 35 yıl da boşu boşuna insanlar ölmüş ve öldürülmüşler.
Bunu anlamak için bu kadar kan dökmeye ne gerek vardı: “Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir. Kapitalist modernite’nin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir”. Kapitalistlerin oyununa gelmiş çatışan taraflar. Bu ittifakın parçalanması Kapitalizmin oyunuymuş! Bunu on binlerce insanın hayattan kopartılmasının ardından 47 yıl sonra anlaşılması ne kadar acı. Son pişmanlık fayda vermiyor maalesef.
PKK’lar ne yapmışlar: “Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir”. Ve sonra “Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır”. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, şimdi “kardeşlik ruhu içinde, inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görev”miş. “Kardeşlik ruhu içinde inanç” diye “din kardeşliğine de dolaylı bir atıf ilginç. Ama artık yeni DSÖ şemsiyesi altında “Kürt demokratik ulusal koalisyonu(!?),........© Haber Vakti
