Aşka dair…
Eros’u Aşk Tanrısı bilirdik. Öyle öğrettiler bize; melekler kadar güzel o çocuksu haliyle elinde ok... Kalplere nişan alırmış.
Ben de öyle sanırdım. Her ne kadar çocuk kılığındaki bu tanrının, benim aşklarım ile ilgisi yoksa da zararı da yoktu. Çocuk kılığındaki Aşk Tanrısı tüm sevimliliği ile bellek çöplüğümde durmaktaydı; 14 Şubat’a meraklanmasaydım... Yine de öyle duracaktı.
Eros ilk olarak “İşlenmemiş kaba bir taş” olarak yer etmiş insan belleğine.
Rodin, işlenmemiş bu taşı yüzyıllar sonra görecek ve sakladığı anlamları ortaya çıkaracaktı.
Bu taşı başkaları da görecekti.
Ama, aşkın, işlenmemiş bir kaba bir taş olduğuna itiraz eden yok muydu? Elbette vardı.
“Aşk tanrısı Eros Tanrı bile değil, O yoksulluk ve çarenin birleşmesinden doğmuştur ve aşk anlamlı karakterlerini bu ikilinin akrabalığına borçludur...” demiş Sokrat’ın hocası Diotime.
Diotime, yoksulluğu bizim tanışık olduğumuz “fakirlik” olarak düşünmüyor. O yoksulluğu “yokluğu çekilen şey” olarak tanımlamakta. Sonuç olarak diyor ki; “...Yokluğunu çektiği şeyin arayışında olan aşk, amacına ulaşmanın çaresini daima bulur.”
Aşk tanımının sonsuz sayıda olmasının nedeni buradadır.
Dünyada insan sayısı kadar “yokluğu çekilen nesne” vardır.
Yaşamını, sivrisinek kanatlarındaki desenleri anlayıp tanımaya adamış........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon