menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türk hukuk sisteminin ve Türk yargısının çöküşünün temel sebebi siyasiler ve hukukculardır

7 0
previous day

Türk hukuk sisteminin bu hale gelmesinin ve çöküşünün en büyük sorumlularından biri ne yazık ki hukukçulardır. Zira hakim ve savcılık meslekleri siyasiler eliyle torpile dayandırılmıştır. Bu mesleklerin artık hiçbir güvenirliği kalmamıştır. Yargıda tarafsızlık ve bağımsızlık olgusu yoktur. Sürekli hak, hukuk, özgürlük diyen barolar ise zaten tamamen bitmiş vaziyettedir ve ideolojik yapılanmalara dönüşmüştür. Özellikle büyükşehirdeki barolar ve Türkiye Barolar Birliği (TBB),gerçekte düşünce özgürlüğünü tanımamaktadır. Mağduriyetler kimsenin umurunda bile değildir. Barolar ve TBB yalnızca medyatik işlerin peşinde koşmakta ve kendileriyle aynı ideolojide olan kişilerin hukuki ve fiili durumlarıyla ilgilenmektedir. Bu ülkenin durumu çok kötüdür ve içler acısı haldedir. Barolar kendileriyle aynı türdedüşünmeyen kişileri yok etme ve linç kampanyası yapma peşindedir. Buna yönelik whatsapp grupları kurmuşlardır. Bu gruplarda topluca saldırılar düzenlenmektedir. Barolar kapatılmak zorundadır. Barolar bu ülkenin ve insanın geleceği için en büyük tehdit ve tehlikedir. Örneğin hayvanların insanları ısırması durumunda buna tepki veren insanlar için barolar tek başına veya yanlarına birkaç dernek, vakıf veya bunlara benzer yapılanmaları alarak linç başlatmaktadır. Barolarda avukatlara dahi hakaret edilmektedir. Kendileri gibi düşünmeyen herkes “öteki zihniyet” olarak telaffuz edilip “bir bitmediniz ya” denilmektedir. İnsanları ve insanlığı bitirmeye bu kadar niyetli ve hevesli olan baroları, ideolojik beyinler ele geçirmiştir ve devlet onlara halen dur dememektedir. Barolar insan haklarını savunmamaktadır. İnsanlığın önünde tehlike teşkil etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti çok zor durumdadır. Yargının hüküm ve iddia kanadını oluşturan hakimlik ve savcılık mesleklerini torpil ve kayırmacılık ele geçirmiştir. Siyasilerin egemenliğinde olan Adalet Bakanlığı tarafından hukuk fakültesi bölüm birincileri, sınav birincileri vegerçekten çok başarılı olan vicdanlı kişiler soru bile sorulmadan ve eğer ki dava açmışsa ona çok zor sorular sorulduktan sonrakasıtlı olarak elenmektedir. Zira alınacaklar listesi öncesinden bellidir. Bu listede ismi yazılı olmayan kişiler boşu boşuna mülakata gitmektedir.Geçmiş dönemlerde yazılıyı kazananlar, mülakatlara yedişer kişilik gruplarhalinde alınmıştır vebu kimselere konuşma hakkı dahi verilmeden yapılan mülakatlar hukuksuzluğun ta kendisi olmaktadır. Kişilerin ellerine bir küçük kağıt verilip “Ad-soyad, nereli, medeni hali, mesleği” şeklinde dört soru sonrasında elenmektedir. Zaten bu bilgilerden çok daha ötesi mülakat kurulunun önündeki başvuru formlarında yazılı haldedir. Yıllarca yazılı sınav sorularını çalan kişilere hakimlik savcılık yaptırılmıştır. Sonra da onlar mesleklerinden atılınca baraj kaldırılmış ve başarısız kişiler hakim ve savcı yapılmıştır. Mülakatta hak yiyen kişilerden o kürsüye çıkınca bir anda sihirli değnek değmiş gibi hak yemeden adalet dağıtması nasıl beklenmektedir? Kendisi adil olmayan bir mekanizmadan nasıl adaletli sonuç çıkacağı umut edilmektedir? Barolar ise öncesinde ifade ettiğimiz üzere tamamen farklı ideolojilere hizmet etmektedir. Hak ve hürriyet diye diye sokaklarda, Ankara’da ve adliyelerde eylem yapanlar, başkaları için hiçbir hak ve hürriyet tanımamaktadır. Onlar yalnızca kendi isteklerinin ve ideolojilerinin peşindedir. Başkaları kendilerinin önünde her daim engeldir. Zaten baro seçimlerine katılan ve kurullarda yer alanlar tamamen kendi ideolojine mikrofon aradıkları için burada yer almaktadır. Barolar iyi birer ses getirici mekanizma olarak görüldüğünden bu kimseler hep kendi menfaat ve istekleri doğrultusunda ses çıkarmakta, başka ses ve mağduriyetlere kulak tıkamakta, insanlara mobbing uygulamakta ve whatsapp gruplarında linç başlatmaktadır. Bu kişilerin amaçları hak ve hukuk değildir. Kendi isteklerini kabul ettirmek için eylem peşinde koşan gruplar baroları kapmakta, binlerce hukukçuyu yok saymakta ve sürekli saygısızlık yapmaktadır. Onlar için varsa yoksa kendi ideolojik fikirleridir. Ve yine ne yazık ki her kurum ve topluluk, kendi konum ve koltuğuna zarar ve eleştiri gelmemesi için elinden geleni yapmaktadır. Bu uğurda savcılıkça hukuksuz soruşturmalar, yine savcılık ve mahkemelerce hatıra binaen açılan kamu davaları ve barolarcauygulanan linçler, mobbingler ve linç kampanyaları görülmektedir.

Günümüzde barolar tamamen farklı amaçlara hizmet etmekte ve kendilerinden başka kimsenin ifade hürriyetini tanımamaktadır. Başkalarının konuşma hakkını nasıl engellerim diye düşünüp durmaktadır. Buna ilişkin olarak TBB tarafından geçmişte hukuksuz bir yönetmelik dahi çıkarılmıştır ki devamındadava konusu olmuştur. Hakimlik ve savcılık meslekleriyse, bu hükümet döneminde tümden yok edilmiştir. Yargı ciddiyetini ve güvenirliğini tümden kaybetmiştir. Bu güveni yeniden sağlamak yerine sürekli o makamlara söz ve eleştiri gelmemesi adına tüm şikayetler ciddiyetsiz şekilde ele alınıp hukuksuzluklar normalleştirilmekte ve her şey yolundaymış gibi hukuksuz açıklamalar yapılmaktadır. Amaç hep aynıdır. Hakimlik ve savcılık makamları ağırlığını kaybetmesin. Ama o makamlara, makamların ağırlığını taşıyacak kimseler değil, başarısız, liyakatsiz ve adaletsiz kişiler getirilmiştir. Sürekli olarak hataların ve kötü niyetlerin hasıraltı yapılması hukuksuzluğu katbekat artırmaktadır.

Bir hukukçu olarak bu hukuksuz düzene karşıyım. Hukuk sistemi baştan sona değişmek zorundadır. Her şeyden önce Adalet Bakanı siyasilerden olmamalıdır. Barolar kapatılmalı veya kayıt zorunluluğu kaldırılmalı, ancak barolara kayıtlı olanla olmayan arasında meslek ifası ve alınan görevler bakımından hiçbir farklılık ve haksızlık olmamalıdır. Hakimlik ve savcılık meslekleriyse fakültenin en başarılı öğrencilerine açılmalı ve otuz beş yaşına kadar avukatlık yapılması zorunlu tutulmalıdır. Kimse yirmi üç yaşında hakim ve savcı olmamalı ve kürsüye çıkmamalıdır. Önce avukatlık yapılmalı ve karakollar, diğer emniyet birimleri ve müdürlükleri, jandarmalar, açık ve kapalı ceza infaz kurumları, tapu, trafik ve nüfus müdürlükleri, valilikler, kaymakamlıklar, il göç idareleri, geri gönderme merkezleri, tüketici hakem heyetleri ve buna benzer çok sayıda kurum ve yer görülmeli ve bilinmelidir. Duruşma salonu dışındaki tüm kamusal alanlarda çalışmış kimseler hakim ve savcı olmalıdır. Bir polis veya memur, memur suçları savcısına şikayet edildiğinde “Benim memurum” düşüncesiyle kayırmacı türde hareket edilmektedir. Oysa kişi avukatlık........

© Haber Expres Gazetesi