İNSANLIK DRAMI: KADIN CİNAYETLERİ…
Yedi kişinin tutuklandığı bu olay, sadece bir başlangıç, çünkü her ay, her hafta, her gün kadınlar en güvende hissetmeleri gereken yerlerde, evlerinde, sokaklarında, hayatlarının her anında öldürülüyor. Yılın ilk beş ayında maalesef 136 kadının yaşamdan koparıldığı bir ülkede, bu bir cinayetten öte, bir katliamdır, bir insanlık dramıdır.
Kadın cinayetleri, Türkiye’de yalnızca bir adli vaka değil, aynı zamanda toplumsal bir yara olarak önümüzde duruyor. Resmi verilerle kadın örgütlerinin raporları arasındaki uçurum, bu sorunun ciddiyetini örtbas etmeye çalışan bir sistemin varlığına işaret ediyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024 Ekim raporuna göre, sadece bir ayda 48 kadın cinayeti işlendi; bu, 2010'dan beri bir ayda kaydedilen en yüksek sayı. Devlet kurumlarının şeffaf olmayan tutumu, bu vahşetin boyutlarını gizlese de, sivil toplum kuruluşlarının çabaları gerçeği gün yüzüne çıkarıyor.
Anıt Sayaç, Bianet ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi oluşumlar, bu karanlık tabloyu aydınlatmak için veri topluyor. Ancak veriler, sadece sayılardan ibaret değil; her biri bir annenin, bir kız kardeşin, bir evladın hikayesi…
Kadınlar, en çok evlerinde, yani güvenli addedilen alanlarda öldürülüyor. Partnerleri, eski eşleri, babaları, kardeşleri ya da akrabaları tarafından katledilen kadınların hikayeleri, namus, töre, kıskançlık ya da ayrılma isteği gibi bahanelerle meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Töre cinayetleri, özellikle Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde, kadınların yaşam hakkını gasp eden bir başka acı gerçek. 1999’da Batman'da kadın intiharlarının erkek intiharlarından yüksek olması, bu intiharların birçoğunun töre cinayeti olduğunun ya da töre baskısıyla intihara sürüklendiğinin göstergesiydi.
Bazı hikayeler var ki, sadece bir haber başlığı olmaktan çıkıp toplumun vicdanında derin izler bırakıyor. Şule Çet’inhikayesi, bu yaralardan biriydi. 2018’de, bir plazanın 20’nci katından ‘düştüğü’........
© Güneydoğu Ekspres
