menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir seri katile aşık oldum ya da “Hibristofili”

13 0
02.11.2025

Sizi mutsuz, yorgun, hasta eden ikili ilişkinizi anlamlandırmaya çalışıyorsunuz. Tanımları sevmeyen ve onların arasındaki sınırları bulanıklaştırmaya çalışan postmodernite, sosyal medya aracılığıyla size bir tanım seti sunuyor. “Ghosting”e mi uğradınız? Gelecek planları kurduğunuz kişi bir narsisist miydi? “Gaslighting” yapmış olmalı. Ah, o “lovebombing” zamanları! Belki de “hoovering” ile geri döner. Ama üzülmeyin, beterin beteri var, ya bir “hibristofil” olsaydınız?

Alman garson Dagmar Polzin, Hamburg’ta bir otobüs durağında beklerken, hemen karşısında duran panodaki Benetton’ın idam karşıtı reklamında fotoğrafı bulunan ve IQ’su 75 olan bir katile ilk görüşte aşık oldu. Katilin adı Bobby Lee Harris’ti, bir karides teknesinde çalışırken soygun yapmış ve patronunu sırtından bıçaklamıştı. Polzin, sonrasında onunla yapılan bir röportajda “Gözlerinde bir şey vardı, bir pişmanlık, bir hüzün... İlgimi çekmişti. Onun doğru kişi olduğunu biliyordum” diyecek, Hamburg’tan, Harris’in ailesinin yanında yaşamak üzere Kuzey Carolina’ya taşınacaktı.

Polzin, Harris’in idam edildiği güne kadar onun suçsuzluğunu savundu ve onu kurtarmak için elinden geleni yaptı.

“Sevgilim, banka soyalım mı?” ya da “Bonnie ve Clyde” Sendromu

Hibristofili ilk kez 1986’da John Money tarafından tanımlanmış nadir rastlanan bir cinsel parafili. (Hemen parafiliyi de tanımlayalım; cinsel uyarılma ve orgazm için, alışılmadık nesneler, eylemler ve durumları içeren, tekrarlayıcı ve yoğun cinsel dürtü, fantezi ve davranışların zorunlu olması ile karakterize durum) Hibristofili, Yunanca “hybridzein” (birine karşı suç işlemek) ve “philo” (birine/bir şeye karşı güçlü bir hayranlık duymak ya da tercih etmek) sözcüklerinden türemiş. Literatürde, “Kişinin, partnerinin bir şiddet eyleminde bulunduğunu bilmesinden kaynaklanan cinsel uyarılma” olarak tanımlansa da, hibristofilinin bazı tanımları biraz daha dar bir çerçeveyi işaret ediyor. Bu tanımlardan biri “Cinsel uyarılma ve orgazma ulaşmanın tecavüz ve cinayet gibi şiddet suçları işleyen biriyle partner olmaya bağlı olduğu yırtıcı nitelikte bir durum” şeklinde.

Hibristofili ya da adli psikiyatri literatüründe tanımlanmadan önceki popüler adıyla “Bonnie ve Clyde Sendromu” 1932 – 1934 yıllarında ABD’nin pek çok eyaletinde benzin istasyonları, restoranlar ve küçük kasaba bankalarını soyan ve birbirlerine aşık olan kötü şöhretli çift Bonnie Parker ve Clyde Barrow’dan geliyor. Tarihin en popüler haydutlarının öyküsü 1967’de sinemaya da taşınmış. Faye Dunaway ve Warren Beatty de, Bonnie ve Clyde için mükemmel seçimler olmuş. Sinema tarihi için çok önemli bir film olduğu kuşkusuz, ancak aşk uğruna suçu güzelleme, filmin genel havasını belirleyen romantizm ve elbette saldırganla özdeşleşme izleyenlerin gözünden kaçmamış olmalı.

Hibristofilik olarak tanımlanabilecek olgu sayısı tahmin edebileceğiniz gibi oldukça az, haliyle yapılan bilimsel çalışma da sınırlı. Ancak birkaç önemli sistematik review, suçlulara çekilmenin ardındaki nedenleri ve bu tuhaf çekilmenin mekanizmasını açıklayan literatürü derlemiş.

Biz de kısaca nedenlere bakalım.

“Kötü çocuklar”a koşan yaralı kadınlar

Evliliklerinden sıkılmış iki orta yaşlı Avustralyalı ve ”Hristiyan” kız kardeş Avril ve Rose, kocalarını terk edip, biri dolandırıcılıktan diğeri ise karısını öldürmekten hüküm giymiş iki mahkumla sevgili olduklarında, bunu yapmak için kendilerine göre oldukça geçerli bir nedenleri vardı: Tanrı’nın insanları değiştirme gücü. Rose şöyle diyordu: “Eğer samimi bir inanca sahipseniz değişebilir ve yeni bir insan olabilirsiniz. Birçok kişi onların yaptıkları ve korkunç geçmişleri nedeniyle endişelenmem gerektiğini söylüyor. Ama ben korkmuyorum”

Her iki ilişkinin de sonunun trajediyle bittiği düşünüldüğünde, Tanrı’nın bu iki mahkumu değiştirme konusunda çok da “çalışmadığı” görülüyor. Dolandırıcı serbest bırakıldıktan bir hafta sonra Avril’i başına çekiçle vurarak öldürüyor. Diğer koca ise Rose’un kulağını kesip dişlerini penseyle çekmeye çalışırken yakalanıyor ve tekrar hapse giriyor. Kişinin ilişkisinin içindeyken gerçekleri görmeme eğiliminde olduğu, etrafınızdaki eşiniz dostunuzun ilişkiniz hakkında canınızı sıkan ve sizin kulak ardı ettiğiniz can acıtıcı doğruları görebildiği, hatta bazen söyleyebildiği ise ne yazık ki gerçek. Ve size daha önemli bir gerçek daha: “İnsanlar kolay kolay........

© Gazete Pencere