Adli Tıptan Tekinsiz Öyküler: Chopin neden öldü? "Kavanozda bir kalp"
Chopin, 1810’da Varşova yakınlarında bir köyde doğar. Doğum günü kesin olarak bilinmiyor ancak üç tarih üzerinde duruluyor: 1 Mart, 5 Mart ve 22 Şubat. Bu bilinmezliğin ardında, Chopin’in özel hayatını adeta üzerine kapanırcasına saklayıp koruması olası görünüyor. Çocukluğu, kırılgan ve biraz “hastalıklı” olması dışında belirgin bir özellik taşımıyor. Müzikal dehasını Polonya’da oluşturuyor. (Ki kısa yaşamı boyunca kalbinde Polonya sevgisini taşıyacak.) Yirmi bir yaşında, dehasını göstermek, elbette bu dehayı kazanca dönüştürmek ve daha çok tanınmak için Paris’e taşınıyor. Başarısız bir nişanlılık denemesinin ardından, 1838’de yazar George Sand ile uzun yıllar sürecek, günümüz tabiriyle “toksik” ilişkisi başlıyor.
Chopin’in alışılmadık bir tıbbi aile öyküsü var. Üç kız kardeşinden biri 47 yaşında solunum problemleriyle boğuşarak, diğer kız kardeşi Emilia ise yalnızca 14 yaşında masif üst sindirim yolu kanamasından ölmüş.
CHOPIN’İN SAĞLIK ŞİKAYETLERİ
Chopin, gençlik yıllarından bu yana solunum şikayetleri, tekrarlayan ishal ve kilo kaybından mustarip. Chopin’in yakın dostu Franz Liszt ve sevgilisi George Sand, bu semptomların ergenlikten çok önce başladığını yazmışlar. Chopin 16 yaşındayken solunum yolu şikayetleri, şiddetli baş ağrıları ve servikal adenopatisinin (boyun lenflerinin şişmesi) semptomlarıyla karakterize altı ay süren bir hastalık geçiriyor. 1830’da Viyana’da benzer şikayetler yaşıyor. 1831’de göğüs ağrısı, ateş, baş ağrısı ve hemoptizisi (akciğerlerden veya bronşlardan gelen kanın tükürülmesi), 1835’te bronşit ve larenjiti var. 1837’nin başında Paris’te bir grip salgını patlak veriyor ve Chopin tekrar yatağa düşüyor. Kan tükürüyor ve kan kusuyor. Neredeyse her an bitkin.
Chopin’in klinik tablosu akciğer tüberkülozuna işaret ediyor gibi görünse de doktoru hastalığının tüberküloz olmadığından emin. Ona göre Chopin daha sıcak bir iklime gitmeli.
Kronik olarak neredeyse her zaman nefes nefese olan, hatta uzun süre piyano çaldıktan sonra yatağına taşınmak zorunda olan Chopin, bu tavsiyeye uyarak, George Sand ile birlikte Mallorca Adası’na gitmeye karar veriyor. Hastalığı, adaya vardıktan sonra da devam ediyor. Ada günleri ile ilgili şunları yazmış:
“Bu iki hafta boyunca köpek gibi hastaydım, 70 derecelik havaya rağmen sürekli üşüdüm. Güller, portakallar, palmiyeler ve incir ağaçları arasındayım. Adanın üç doktoru da ziyaretime geldi. Biri kustuğum şeyi kokladı, diğeri kustuğum yere vurdu, üçüncüsü kusarken dürttü ve dinledi. İlki öldüğümü, ikincisi ölmekte olduğumu ve üçüncüsü ise öleceğimi söyledi.”
MALLORCA’DAN KOVULUR
Ada yerlilerinin tüm akciğer hastalıklarının tedavi edilemez ve bulaşıcı olduğu yönündeki inançları, ev sahibesinin Chopin ve Sand’ı evi terk etmek zorunda bırakmasıyla sonuçlanır. Hem de eşyalarının yakılması ve evin, masrafları onlara ait olmak üzere dezenfekte edilmesi koşuluyla.
Chopin ve Sand, Valdemosa’ya gidiyorlar ancak Chopin iyileşemiyor, ateş, halsizlik ve kabuslarla boğuşuyor. Sand, Chopin için doğru yemeği bulamıyor, yağlı yiyecekler Chopin’de şiddetli ishal ve hazımsızlığa neden oluyor. Chopin, 1840’ta 47 kiloya düşüyor. Yüzü parşömen kağıdı kadar solgun.
1843’te annesini ziyarete gittiğinde üst kata taşınması gerekiyor, acı içinde. George Sand, Chopin’in kız kardeşi Ludwica’ya 1844 baharında yazdığı mektupta şöyle diyor:
“Hastalığı son altı yıldır pek değişmedi. Kış boyunca her biri 2-3 gün süren birkaç kriz daha geçirdi, her biri nevraljiden mustarip, ancak göğsünde herhangi bir lezyon yok…”
1847’de Chopin ve George Sand’ın ilişkisi sona eriyor.
CHOPIN, NAİF BİR İNSAN
Bir yıl sonra Chopin, Londra’yı ziyaret etmeye kararlı. Dostları, orada yeni bir hayata başlamak istediğini düşünüyorlar. Cebinde, Londra’da yaşayan Polonyalılara verilmek üzere tavsiye mektupları taşıdığı bile söyleniyor. Sanki adı yeterli bir referans değilmiş gibi... Chopin, belli ki naif bir insan.
Hastalıklarının ve semptomlarının hız kesmeden devam etmesi planlarını sekteye uğratmış olmalı. Londra’dan Paris’e geri dönerken, arkadaşı Solange’a şunları........
© Gazete Pencere
