Topraktan kopan nesil! Doğayı unutan nesillere mektup
Her şeyin doğalına ulaşmayı arzu ediyoruz. Sebzenin, meyvenin, hayvansal ürünlerin, bakliyatın, kumaşın, sabunun, yağların…
Binlerce madde yazarak sayfaları doldurabiliriz. Aman her şey doğal olsun. Olsun! Bizim bu doğal olan (ve doğa) merakımız, üzerimize biraz çamur sıçradığında ve böceklerle haşır neşir olduğumuzda geçer gider. Doğal olsun; ama bizi uğraştırmasın, zahmetli olmasın. Bir de mümkünse kokmasın. Koktuğu için köyden gelen yumurtayı, sütü ve tereyağını tüketmeyen yüzlerce genç biliyorum. Tereyağını ağır kokuyor diye (çoğu insan bulamazken) yumurtasını margarinle yapan milyonlar olmasa da yüzbinler vardır. Onlara “Doğadan gelen böyle, işinize gelirse,” demek geçiyor aklımdan, vazgeçiyorum sonra.
Allahtan hiç değilse bizler (birazcık yaş almış olanlar) doğal olana ulaşmak için kirlenmeyi ve kokmayı göze almak zorunda olduğumuzu erken bir yaşta öğrendik. Şimdiki AVM bebelerinden farklı olarak çobanlık yaptık, tavuk besledik. En güzeli de hayvanlarımızla altlı üstlü komşuluk ettik. Bu yüzden köyden Samsun’a indiğimizde sınıf arkadaşlarımın burnunun direğini kırmışlığım epey bir fazladır. Arkadaşlarım serzenişte bulunduğunda çok da önemsemedim; çünkü bir şeyi çok iyi biliyordum: “Doğal olan bir miktar kötü kokuyor.”
Şimdiki jenerasyona bunu kabul ettirmek hayli zor, hatta köyde yaşayanlara bile. Sanırsın anneleri bunları dünyaya getirirken burunlarına esans zerk etmiş. (Düşündüğüm sözcüğün yerine zerk etmeyi kullandım. Herkes neyi kastettiğimi anlamıştır diye umuyorum.) Nazik ayakları da AVM’lerin parlak yer karolarına basmaya alışkın olduğundan patika yolları tercih........
© Gazete Gerçek
