menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sessiz iyilikler ve görünmez kahramanlar

4 0
yesterday

Bazı insanlar vardır, adını bilmezsin ama bir günün bir yerinde içindeki yükü hafifleten o küçücük hareketiyle sana ‘dünya o kadar da kötü bir yer değilmiş’ dedirtir.

Kimse onları alkışlamaz, kimse sosyal medyada paylaşmaz ama varlıkları hayatın gürültüsü içinde sessiz bir melodi gibidir. Biz fark etmesek de çalar dururlar.

Mesela sabah işe yetişmeye çalışırken asansörü senin için tutan o yaşlı amca…

Belki sadece beş saniyelik bir iyilikti ama günün ilk aceleciliğini bir anda yumuşatıverdi.

Ya da markette sıranı sessizce sana bırakan kadın…

O küçücük jest, kalabalığın içinde ‘insanlık hala ayakta’ diye fısıldar. Kimse bilmez, kimse görmez ama senin o yorgun ruhuna bir bardak su gibi dokunur.

İş yerinde fark etmeden kahveni dolduran bir arkadaş vardır mesela. Koca bir günün içinde o küçücük hareket, sanki ‘yalnız değilsin, bak buradayım’ demenin başka şeklidir.

Sessizdir, gösterişsizdir, kimse öğrenmesin diye de özellikle söylenmez. Çünkü gerçek iyiliğin sesi yoktur; kalbe düşer, orada duyulur.

Sokakta yürürken bir çocuğun kediyi beslediğini görürsün. Kimse ona öğretmemiş gibi görünür ama aslında evde ya da bir yerlerde bir iyilik tohumu atılmıştır ona. İşte o çocuk, büyüdüğünde belki kimsenin bilmediği başka iyiliklerin mimarı olacaktır. Çünkü iyilik bulaşıcıdır ama yüksek sesle değil; fısıltıyla yayılır.

Bazen düşünüyorum…

Dünyayı büyük insanlar mı değiştiriyor gerçekten? Yoksa biz fark etmeden her gün yanımızdan geçen, bir tebessümle, bir jestle hayatı yaşanabilir kılan o görünmez kahramanlar mı? Belki de insanın en güzel hâli, kimse görmeden yaptığı iyiliktir. Çünkü iyilik gösteriş olduğunda değerini kaybeder, sessiz olduğunda ise bir hayatı kurtaracak kadar büyür.

Ve belki de en önemlisi şu:

Biz de bir başkasının gününde, bir anında, farkında bile olmadan o görünmez kahraman olabiliriz.

Belki bir bakışla, belki bir gülümsemeyle, belki bir ‘geç sen’ demekle…

Dünya biraz da böyle güzelleşiyor. Ses çıkarmadan, iz bırakmadan, ama içimize iyi gelen o küçücük dokunuşlarla…

Kimse onları alkışlamaz, kimse sosyal medyada paylaşmaz ama varlıkları hayatın gürültüsü içinde sessiz bir melodi gibidir. Biz fark etmesek de çalar dururlar.

Mesela sabah işe yetişmeye çalışırken asansörü senin için tutan o yaşlı amca…

Belki sadece beş saniyelik bir iyilikti ama günün ilk aceleciliğini bir anda yumuşatıverdi.

Ya da markette sıranı sessizce sana bırakan kadın…

O küçücük jest, kalabalığın içinde ‘insanlık hala ayakta’ diye fısıldar. Kimse bilmez, kimse görmez ama senin o yorgun ruhuna bir bardak su gibi dokunur.

İş yerinde fark etmeden kahveni dolduran bir arkadaş vardır mesela. Koca bir günün içinde o küçücük hareket, sanki ‘yalnız değilsin, bak buradayım’ demenin başka şeklidir.

Sessizdir, gösterişsizdir, kimse öğrenmesin diye de özellikle söylenmez. Çünkü gerçek iyiliğin sesi yoktur; kalbe düşer, orada duyulur.

Sokakta yürürken bir çocuğun kediyi beslediğini görürsün. Kimse ona öğretmemiş gibi görünür ama aslında evde ya da bir yerlerde bir iyilik tohumu atılmıştır ona. İşte o çocuk, büyüdüğünde belki kimsenin bilmediği başka iyiliklerin mimarı olacaktır. Çünkü iyilik bulaşıcıdır ama yüksek sesle değil; fısıltıyla yayılır.

Bazen düşünüyorum…

Dünyayı büyük insanlar mı değiştiriyor gerçekten? Yoksa biz fark etmeden her gün yanımızdan geçen, bir tebessümle, bir jestle hayatı yaşanabilir kılan o görünmez kahramanlar mı? Belki de insanın en güzel hâli, kimse görmeden yaptığı iyiliktir. Çünkü iyilik gösteriş olduğunda değerini kaybeder, sessiz olduğunda ise bir hayatı kurtaracak kadar büyür.

Ve belki de en önemlisi şu:

Biz de bir başkasının gününde, bir anında, farkında bile olmadan o görünmez kahraman olabiliriz.

Belki bir bakışla, belki bir gülümsemeyle, belki bir ‘geç sen’ demekle…

Dünya biraz da böyle güzelleşiyor. Ses çıkarmadan, iz bırakmadan, ama içimize iyi gelen o küçücük dokunuşlarla…

Mesela sabah işe yetişmeye çalışırken asansörü senin için tutan o yaşlı amca…

Belki sadece beş saniyelik bir iyilikti ama günün ilk aceleciliğini bir anda yumuşatıverdi.

Ya da markette sıranı sessizce sana bırakan kadın…

O küçücük jest, kalabalığın içinde ‘insanlık hala ayakta’ diye fısıldar. Kimse bilmez, kimse görmez ama senin o yorgun ruhuna bir bardak su gibi dokunur.

İş yerinde fark etmeden kahveni dolduran bir arkadaş vardır mesela. Koca bir günün içinde o küçücük hareket, sanki ‘yalnız değilsin, bak buradayım’ demenin başka şeklidir.

Sessizdir, gösterişsizdir, kimse öğrenmesin diye de özellikle söylenmez. Çünkü gerçek iyiliğin sesi yoktur; kalbe düşer, orada duyulur.

Sokakta yürürken bir çocuğun kediyi beslediğini görürsün. Kimse ona öğretmemiş gibi görünür ama aslında evde ya da bir yerlerde bir iyilik tohumu atılmıştır ona. İşte o çocuk, büyüdüğünde belki kimsenin bilmediği başka iyiliklerin mimarı olacaktır. Çünkü iyilik bulaşıcıdır ama yüksek sesle değil; fısıltıyla yayılır.

Bazen düşünüyorum…

Dünyayı büyük insanlar mı değiştiriyor gerçekten? Yoksa biz fark etmeden her gün yanımızdan geçen, bir tebessümle, bir jestle hayatı yaşanabilir kılan o görünmez kahramanlar mı? Belki de insanın en güzel hâli, kimse görmeden yaptığı iyiliktir. Çünkü iyilik gösteriş olduğunda değerini kaybeder, sessiz olduğunda ise bir hayatı kurtaracak kadar büyür.

Ve belki de en önemlisi şu:

Biz de bir başkasının........

© Gazete Gerçek