menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şiir ve mimarlık; Şairler ve mimarlar II

20 13
16.02.2025

Türkiye’nin Osmanlılardan bu yana içinde bulunduğu dualiteyi sanıyorum artık iyice idrak edebildiğimiz bir yerdeyiz. Bu ikiliğin ortaya çıktığı en önemli kavramlar bana göre estetik bilinç ve şiirdir. Bu tezim için gücümü ülkemizde estetik bilincin, kültür sanat üretiminin, şiirin, müziğin ve diğer benzer üretimlerinin daimi biçimde alaturka- alafranga arasında gidip gelmesinden alıyorum. Saray ve halk, sanat musikisi ve halk türküleri, divan edebiyatı ve halk ozanları bu dualitenin göstergeleri değil de nedir? Daha da ileri gidiyorum ve bu dualitenin aynı ülke içerisinde yaşam gösteren iki canlı organizma olarak İstanbul ve Anadolu arasında da var olduğunu düşünüyorum. Tarihin en eski yerleşim ve ticaret merkezlerinden biri olan İstanbul’un Bizans’tan ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan aldığı miras sadece mimarisi değil; yaşam biçimi, dili, düşünme ve ifade biçimi, yaşam şekli, bunların tümünü içeren kendine özgü ve hiçbir yer ile kıyaslanamayacak kültürüdür. Bunun tam zıddında duran Anadolu ise, kendi çok kültürlülüğü, özgün dilleri, eşsiz coğrafyası ve insanları ile aynı derecede güçlü başka bir varlık olarak yaşamlarımızda yer alıyor.

Dualite bir zıtlık gibi görünse de kanımca en büyük zenginliğimiz aynı anda kıyı ve dağ gibi, denizler ve ormanlar gibi, tek coğrafyada dört mevsimi birden yaşamak gibi türlü çeşitliliği aynı ülke içerisinde, ortak kültürümüzde barındırıyor olmamızda.

Geçtiğimiz hafta söz verdiğim üzere, şiir ve mimarlık; şairler ve mimarlar hakkında yazmaya devam ediyorum. Türkiye’de toplumsal anlamda şiirin çoğunlukla zayıflıkla, naiflikle, salt romantizmle örtüştürülen algısını, çağdaş şiirin neden farklı ülkeler kadar gelişkin olmadığını düşünüp, düşündükçe derin bir kuyuya düşüyorum.

İster halk ozanları, ister divan şairleri olsun şiirin konusu çoğunlukla aşk (sevgiliye veya Allah’a duyulan her türlü aşk) kahramanlık, hasret ve özlem, doğanın uyandırdığı çeşitli duygular, doğru ve iyi yaşama ilişkin düşüncelerdir. Dünya edebiyatında da bu temalar fazlası ile geçerlidir ancak şiirin dokunduğu çok daha farklı bir boyut vardır. Şiir Batılı kültürlerde romantizm ve pastoral öğelerin dışında eleştirel bir bakış açısının, toplumsal portrelerin, siyasi ve politik ifadenin, insanın öz benliğinin bir yansıması olarak da kaleme alınmıştır.

Asya kültürlerinde söz gelimi Çin şiiri M.Ö. 11. yüzyıl civarından günümüze ulaşan en eski halinde, nerede ise tüm topluma ezberletilen çoğunluğu Konfüçyüs tarafından oluşturulmuş bir toplumsal felsefe öğretisi olarak karşımıza çıkar. İngilizcede Classic of Poetry olarak anılan bu eserde 305 şiir bulunur. Toplumsal düzenin sağlanmasında ahlaki erdemlerin ve insanların birbirlerine olan bağlılıklarının, iletişimin büyük önemi olduğuna inanan Konfüçyüs, bunları yaymak amacı ile şarkılar, efsaneler ve mısralardan oluşan bu yayını hazırlatmış ve yaygınlaştırmıştır.

Konfüçyüs bir bakıma toplumu inşa etme üzere şiiri kullanmıştır.

Üzerinde yaşadığımız coğrafyada, şiir kanalı ile bu tür nasihatlere, öğretilere Rumi dışında pek rastlanmaz; vardır ama sayıları azdır. Elitist tabakanın divan şiiri ve Anadolu’daki çeşitli halkların halk şiiri ve türküleri arasında gidip gelirken bu misyonu görev edinmiş mısraları ısrarla arayıp bulmak ve daha çok paylaşmak gerek.

Şiirin kültürümüzde modernleşmesi hareketinin adresi her zaman........

© Gazete Duvar