menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İdealizm arayışında ideal olmayan insanlar

34 1
08.02.2025

Papa’nın beklenmeyen, ani vefatından sonra Vatikan’nın Sistin Kilisesinde bir matem havasından çok bir ‘hazırlık’ havası esmeye başlar. Çünkü çok zaman kaybetmeden Sistin kilisesi bir süreliğine dış dünyaya tamamen kapatılacak ve yeni Papanın seçilmesi için bir konsey kurulacaktır. Bu amaçla dünyanın dört bir yanından gelen Kardinaller oy kullanmak için Sistin kilisesine gelirler. Bu oy verme ve davetlileri ağırlama sürecinden sorumlu olan Kardinal Lawrence bir süre sonra bu seçimin çok daha pazarlıklı, çıkar üstüne dayalı ve Vatikan’ın geleceğini belirleyecek derecede önemli olduğunu farkına varır.

"Conclave", aslında ilk bakışta çok şaşırtıcı bir yolda ilerlemiyor. Çünkü birçok sistemde olduğu gibi doğal olarak Vatikan bünyesinde de bir hiyerarşi var ve tabii ki buraya bağlı bütün Kardinaller ve başrahipler, böyle bir kayıp ve oluşan ‘boşluktan’ sonra kariyerlerinde yükselmek hatta mümkünse yeni Papa olmak istiyorlar. Bu kadar ‘dokunulmaz’ görünen bir yerde bir iktidar savaşının olacağını tahmin etmek güç değil!

Yönetmen Edward Berger, Robert Harris’in ‘best-seller’ olmuş romanını beyaz perdeye taşıyarak bir tür ‘thriiler’ yaratıyor. Ancak bunu yaparken hikâyenin günümüzde yaşanan sosyal ve politik olaylarla bağlantısını unutmuyor ve Vatikan içinde yaşanan gerilimi, (estetik açıdan oluşan) bir hayran olma ile ‘tiksinme’ duyguları arasında gidip gelen adeta bir ‘masa tenisi topu’ gibi kullanarak sürekli seyirciyi diken üstünde tutan, daha çok ‘konuş(a)mayanlarla daha da boğucu bir hale gelen bir atmosfer yaratmayı başarıyor.

"Conclave", hikâyesinin merkezine ‘iktidar hırsını’ koysa da vicdan ve inanç gibi konulara da eğiliyor. Özellikle başta Cardinal Lawrance’ın bazı diğer meslektaşlarıyla yaptığı konuşmalar kendi inançlarını ve Vatikan’ın sarsılmaz değerini sorgular nitelikte gibi duruyor. Birçok sekansta, ruhani ortamdaki önemli olan statülerini bir kenara koyup, daha çok ‘düzenin’ insani hatta politik sonuçları üzerine konuşmayı seçiyorlar.

Papanın ölümünden sonra adeta ‘aç piranalar’ gibi onun tahtına geçmeyi isteyen kardinaller arasında kamplaşmalar, taraf tutmalar ve rakibinin ayağını kaydırma taktikleri eksik olmuyor.

Lawrence ise bu rekabette bir anlamda en saf karakter gibi duruyor. Kendisi kolay bir şekilde bu yarışa........

© Gazete Duvar