menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

David Lynch: Kötülüğün gizeminin ve zaman karmaşasının üstadı!

29 4
23.01.2025

Büyük bir yönetmen aramızdan ayrıldığında kuşkusuz ardında bir boşluk bırakır ve bu ‘boşluğun’ sınırları bizce söz konusu yönetmenin daha çok hangi temaları işlediği, hangilerinden uzak durduğu ve nasıl bir sinema akımının içinde yer aldığı gibi konularla belirginleşir.

Önemli yönetmenlerin ‘el attığı’ yeni projeler tür açısından aralarında farklılıklar taşısa da, onlarda yönetmenin imzası yine de tanınır ve böylece yönetmeni yakından takip eden sinemaseverler onun ‘dokunuşunu’ hisseder. Bu ‘hatırlatma’ bazen kullanılan semboller ve metaforlar, bazen anlatım tarzı bazen ise verilmek istenen mesaj yoluyla sağlanır.

Bu hafta aramızdan ayırılan David Lynch de kendine has sinematografik dili ve filmlerinde kurduğu evren ile kendi başına bir tür yaratmış, ardında Lynchvari denilen özgün bir sinema üslubu miras bırakmış büyük bir isimdi. Çoğumuzun (hatta bazı özel nedenlerden dolayı benim de!) sinema ‘ufkumuzu’ açan ve ne kadar yabancı dursa da yine çoğumuzun hayatında muhtemelen sorgulamalara ‘kapı açan’ bir isimdi.

79 yaşında aramızdan ayrılan Lynch’in filmlerini açıklamaya veya analiz etmeye kalkışmak çok uzun soluklu bir yazı gerektirirdi. Ortaya çıkardığı yapılar, senaryolarına kattığı psikolojik katmanlar ve ele aldığı toplumsal temalar o kadar derin ve zengindi ki, çok sayıda eleştirmen ve araştırmacı onun filmlerini inceleyen sayısız eser üretti. Dolayısıyla biz Lynch’in bazı fetiş temalarına ve filmlerine şöyle bir dokunmakla yetineceğiz.

Yönetmenin ‘Inland Empire’ filminde ve ne yazık ki bizim görme şansını bulamadığımız ‘Twin Peaks’ üçüncü sezonunda dikkat çektiği söylenen ama bizce yönetmenin nerdeyse bütün filmografisinde var olan iki temel tema mevcuttu: Kötülük ve zaman oyunları! Ama bu kötülük bireyin tercihi üzerine yaptığı bir eylem gibi değil daha çok bir insandan diğer bir insana bir ‘virüs’ gibi buluşabilen, kontrol edilemez bir olgu gibi ele alınıyordu. Zaman oyunlarına karşı ise tek ‘silahımız’, hafızamızdı.

Lynch’in son derece özgün bir dil yaratmasının bir nedeni bizce sadece yönetmenlik ‘koltuğunda’ oturmakla yetinmeyip profesyonel düzeyde senaristlik, fotoğraf sanatçılığı, müzisyenlik, ressamlık ve tasarımcılık gibi birçok görevi de filmlerinde üstlenmesiydi

Yönetmen, uzun metrajlı sinema filmi olarak sadece 10 tane film yarattı ama aynı zamanda başta ‘Twin Peaks’ serisi olmak üzere oldukça çarpıcı bir dizi ve kısa metrajlı film kariyeri de inşa etmeyi başardı. Lynch’in filmlerine kısaca değinecek olursak:

Eraserhead (1977): Lynch, bu ilk ‘adımını’, başlangıçta kısa metrajlı bir film olarak düşünmüştü. Sonrasında o dönemdeki arkadaşlarının da katkısıyla bildiğimiz haline dönüştü. Lynch’in kısıtlı bir bütçeyle, siyah beyaz çektiği bu film, kısaca sessizliğe ‘gömülmüş’ norm-dışı bir adamın rüyalar alemine eğilerek bir çıkış noktası aramasını anlatıyordu. Filmin, inanılmaz derecede karamsar bir havası, zaman zaman mekanik davranan karakterleri ve başkarakterin ‘tıkanmışlık’ psikolojisini bize sonuna kadar hissettiren bir atmosferi vardı. Yönetmen daha bu ilk filminden itibaren, üstüne gideceği bilinçaltı, içgüdü gibi birçok temanın ilk emarelerini veriyordu. Lynch’in sonrasında sık sık kullanacağı ‘perde’ öğesiyle ve bu filmden sonra yan roller bulsa da yönetmenin........

© Gazete Duvar