Yeni Suriye’ye doğru: Şam-SDG Anlaşması ve Geçici Anayasa Bildirgesi
Cepheler sıcak, özellikle Ukrayna cephesi ama Ortadoğu’da önemli gelişmeler yaşandı, dolayısıyla bugün odağımıza Suriye’yi alıp bölgedeki atmosfere şöyle bir bakalım. Elbette en önemli gelişme Suriye Şam Yönetimi ile SDG arasında imzalanan 8 maddelik anlaşma idi. Bu anlaşma, SDG’nin özerlik ya da bağımsızlıkla ilgili taleplerinden vaz geçerek Suriye devletine Kürtlerin entegre olmasının kabul edilmesi demek oluyor- ki kendi başına çok önemliydi. Çünkü ABD veya İsrail veya yarın öbür gün hevese kapılacak herhangi bir aktörün SDG bölücülüğünü kullanarak Suriye’de bağımsız bir devlet kurma hayallerinin de önüne geçildiği görülüyordu. Sonrasında anlaşmanın ABD’nin arabuluculuğu ile kotarıldığıyla ilgili haberler çıktı. Şaşırtıcı değil zira PYD, ABD’nin vekil aktörü olarak sahadaydı ve ABD’nin en azından zimmi izni olmadan kendi başına Şam’la anlaşması çok zordu. Çıkan haberler de bu hissiyatımızı doğruluyor, Washington’un sürece rıza gösterdiğine işaret ediyordu. Bu çok daha önemli.
Zira, ABD’nin Trump yönetimi altında Gazze politikası dahilinde tamamen İsrail yanlısı bir politika benimsemekle birlikte, bölgede daha geniş bir denge arayışı içinde olduğunu da bize gösteriyor. Hem Washington’un zihninde mesele sadece Ortadoğu dengeleri de olmayabilir, Avrupa’daki dengeleri de beraberinde düşünüyor olabilir küresel bir güç olarak. Sonra, Suriye’de Şam yönetimi geçici anayasa bildirgesini ilan etti. Bu bildirge Suriye’nin coğrafi ve siyasi birliğine dayanıyor; tüm vatandaşların, ırk, dil, cinsiyet ve soy farkı gözetilmeden eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğunu vurguluyor ve Suriye’nin coğrafi ve siyasi herhangi bir parçasından vazgeçilmeyeceğini yineliyor. Üniter, merkezi ve kapsayıcı bir devlet inşa sürecini işaret eden bildirgenin SDG ile yapılan anlaşmadan sonra açıklanması tesadüf olmamalı -ve bölünmezliğe vurgu Şam-SDG anlaşmasının sekiz maddesinin ifade ettiği ruha uygun, sonraki açıklamalar ve tartışmaları kenara itiyor, Suriye’nin geleceğinde bir bölünme ve özerkliğin düşünülmediğinin altını çiziyor. Bu yeni bir Suriye demek ve bu yeni Suriye Türkiye’nin hayalindeki Suriye’ye çok yakın. Bizi bu noktaya hangi gelişmelerin getirdiğini düşünmemiz gerek.
İlk bakılması gereken, tabi ABD’nin konumu. Trump yönetiminin yeni bir Ortadoğu şekillendirmek istediğini görüyoruz. Gazze planını açıklamadan önce (-ki Gazze’yi bir Trumpistan’a dönüştürme fikri Trump’ın Ortadoğu dengeleriyle ilgili diğer hamleleri ile şimdilik uyumlu değil-) Trump yönetiminin Ortadoğu’da ABD’nin müdahalesine gerek kalmayacak ama ABD çıkarlarını da tehdit etmeyecek bir bölgesel denge arayışında olduğunu düşünüyorduk. Bu Trump’ın ilk yönetiminden miras ABD kuvvetlerini Suriye’den çekme eğilimine de uygundu. Şu unutulmamalı, ABD, pek çok bölgeyi şekillendirmek için Trump döneminde iddialı ve saldırgan bir politikaya sadece yapabildiği için girişmedi. “Yapabildiği için yapıyor” söylemi ABD gücünün adeta aynada yansımasına bakmak demek. ABD’li bir akademisyen olsaydım, sabah akşam ABD’nin gücünü ölçüp aynaya “ayna ayna söyle bana en güçlü kim bu dünyada diye sorar”, aynı perspektiften hep aynı cevabı alırdım: ABD. Gücü yettiği için isterse dünyanın yarısının adını Trumpistan olarak değiştirir. Bunun bir kısmı doğru (ABD gerçekten güçlü bir aktör) bir perspektif yanılsaması olduğunu düşünüyorum. ABD, sadece yapabildiği imajını vermek istediği için bölgeleri yeniden şekillendirmeye girişmedi, aynı zamanda güç kullanma maliyeti, gücün etkiye dönüşme maliyetini azaltmak istiyor. Kendisinin bir rekabet içinde belli bir üstünlük alanı içinde olduğunu ve ancak maliyetleri /riskleri kontrol ederek bu üstünlük alanını........
© Gazete Damga
