menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ABD-Rusya cephesinde yeni adımlar: Nükleer restleşmeden Orta Koridora ne oluyor?

17 0
yesterday

Rusya-Batı mücadelesinde çok ilginç bir dönemden geçiyoruz. Geçtiğimiz haftayı nükleer restleşme ile açmıştık, ABD’nin Güney Kafkasya’ya resmen girişi, Orta Koridorun parçası oluşu ile kapattık. Arada Rusya’ya verilen ültimatomun dolmasına saatler kala Witkoff’un taraflar arası dokuduğu mekik, Zelensky’den kolay teslim olmayacağız ve Avrupalıları işin içine dahil etmeliyiz mealinde açıklamalar ve ABD’nin Hindistan’ın Rus petrolü alması dolayısıyla uyguladığı ekstra ceza vergisinden geri adım atmaması üzerine yaşanan Washington-Yeni Delhi krizi var. Arada yaşananlar ABD-Rusya mücadelesinin yansımaları olmakla birlikte tali unsurlar, fakat haftanın başlangıç ve bitişi son derece önemli ve Rusya açısından tırmanmaya sıkışma ve görünür geri çekilme/sınırlanma gibi iki seçenek arasında gidip geldiği izlenimi yaratıyor. Yani Moskova’nın ya kontrollü olarak kaybetmesini ya da bir yerlerde tekrar vurmasını bekliyoruz. Bu iki seçenek güç ve maliyet direnci olarak Moskova’nın nerede durduğuyla da yakından ilişkili. ABD, askeri kapasitesini ve kendi çıkarttığı krizlere dayanma kabiliyetini son üç ay içerisinde gösterdiğinden top Rusya’nın ayağının dibinde debeleniyor, herkes de bu debelenmeden Rusya’nın mevcut gücü hakkında bir sonuç çıkartıyordu. Tam bu noktada Putin, Trump ile 15 Ağustos’ta doğrudan görüşme kararı aldı. Alaska görüşmesi, elbette pek çok açıdan sembolik ama en önemlisi iki büyük gücün kendi stratejileri ve dünya ahvali konusunda karşılıklı görüşmeyi, anlaşmaya çalışmayı ve pazarlık yapmayı tercih ettiklerini göstermesi. Meselenin odağı Ukrayna-Rusya savaşı olacaksa da Alaska görüşmesi geçtiğimiz hafta görünürlük kazanan Rusya-ABD karşılıklı duruşunun geldiği noktanın açık bir sonucu. Elbette tüm dünya, ne beklemeliyiz sonucunu soruyor. Bu sorunun cevabını vermek kolay olmasa da bizi Alaska görüşmesine taşıyan haftanın analizi yapmak hepimize yardımcı olacaktır.

HAFTAYI NÜKLEER RESTLEŞME İLE BAŞLATTIK

Geçtiğimiz hafta ABD ve Rusya Ukrayna savaşı esnasında görmeye alışık olduğumuz nükleer tehdidin ötesinde Soğuk Savaş dönemi nükleer caydırıcılık stratejilerini hatırlatan bir restleşme içerisine girdiler. Restleşme ABD’nin Ukrayna Savaşı konusunda hayal kırıklığını dillendirmesi ile başlayan, 8 Ağustos ültimatomu ile devam eden ve Hindistan-Rusya iş birliği ve ticaretinin cezalandırılması ile giden gerginlikler silsilesi içerisinde gerçekleşti. Medvedev, iki uyarı içeren açıklamalarda bulundu. İlk uyarı, ABD için bir sürpriz değildi. Washington, Ukrayna Savaşı çerçevesinde sık sık bu uyarıyı duymuştu. Medvedev, eğer ABD’nin Ukrayna savaşına askeri destek babında dahli olursa karşı karşıya kalacakların Ukrayna ve Rusya değil, ABD ve Rusya olduğunu söyledi. Rusya ve ABD, bugün de tıpkı Soğuk Savaş’ta olduğu gibi nükleer dengenin iki ayağını temsil ediyorlar. Birbirlerine yönelik ikinci vuruş kabiliyetine sahipler. Dolayısıyla bu tür hatırlatmalar, nükleer tehdit olmakla beraber, temelde aynı Soğuk Savaş’ta olduğu gibi “escalate to de-escalate” (gerginliği azaltmak için gerginliği artırma/el yükseltme) stratejisi bağlamında değerlendirilebilir. Burada Rusya’nın nükleer tehdidi boş bir blöf olarak dillendirmediğini bilmek önemli. Zaten Trump yönetimi iktidara gelirken III. Dünya Savaşını engellemek gibi bir iddia altında hareket ediyordu ve kastettiği bu tip tehditleri ciddiye alıp Washington-Moskova arasında gerekli gerginlik giderici adımların atılmasını sağlamaktı. Ancak Medvedev, bu uyarıyla yetinmedi. Soğuk Savaş literatürünün bir parçası........

© Gazete Damga