Sahtekâr Olarak Orson Welles: F for Fake (1973)
Belgesel sinemanın belge niteliği aksine gerçekliğin olgusal bir dokümanı olmadığı fikri günümüzde kabul görse de bu tür içinde çeşitli deneylerde bulunan yönetmenler, diğer sinema türlerine kıyasla gerçeklikle aralarına daha çok mesafe koyarlar. Hatta onu adeta karşılarına alırlar. Meselelerini yansıtmak ve tartışmak için bu türü seçmek aslında bir nevi meydan okumadır. Belgeselin hakikat iddiası kurmacanın sahtekârlığıyla bilinçli veya bilinçdışı şekilde sarsılır. Bu en minimal kurguya sahip doğa belgeselinde bile böyleyken, bu durumu bilinçli bir sinema aracı olarak kullanmak belki de belgesel filme rahat bir nefesle sanat diyebilmemize sebep olur.
Sinema tarihinin yönünü önemli derecede değiştirmiş, en iyilerden sayılan Orson Welles’e bu yazının başlığında sahtekâr demiş olmak elbette bir açıklama gerektiriyor. Welles’in sevgilisi Oja Kodar ile yazdığı 1973 yapımlı yarı belgesel filmi F for Fake (1973), sanat dünyasında taklidi, kopyalamayı, ilhamı ve sahtekârlığı inceleyen, bu büyük soruları ve cevapları da üstü kapalı bir mizah üzerinden seyircisine aktaran bir yapıya sahip. Hatta belgesel olarak tanımlamak belki de Welles’in tuzağına düşmek olacaktır ki kendisinin filmini bir belgesel değil (film) deneme(si) olarak tanımladığı aşikâr. Tamamen görüntüyle ve kurguyla ilgili olan film, öznelerini sadece yaratıcılık, deha, sanat ve sanatçı kimliği kavramlarını sorgulamak için bir araç olarak kullanıyor. Aslında bu yarı belgesel tamamen Orson Welles’in kendi sanatsal sancılarının kaotik bir portresi. 70’li yıllarda artık sinemadaki yeri belli olan, buna rağmen Hollywood ve birtakım eleştirmenler tarafından sinema sahnelerinden sürülmeye çalışılmış olan bir yönetmenin göklere bir “ben kimim” haykırışı; külliyatının tarihteki yerini diğer ustalarla ilişkili olarak konumlandırma çabası. Yanlış anlaşılmasın, bu bir kendine acıyan veya kabullenen değil, sanatından emin olan, hatta küçümsenmeyecek derecede de narsisizm barındıran bir haykırış.
Filmin hem anlatıcısı hem yönetmeni, öznesi ve nesnesi Welles: “Biz profesyonel yalancıların hizmet etmeyi umduğu şey gerçektir. Korkarım ki bunun süslü kelimesi ‘sanat’. Bunu bizzat Picasso söylemişti. Sanat, demişti, bir yalandır — ama bize gerçeği fark ettiren bir yalan.” Bu noktada Orson Welles aslında günümüzde bile tartışılan bir konuya parmak basar. Kurmacanın sahteliğini, farklı şekillerde çetrefilli yollardan anlama varmaya çalışmasını sadece biçim ve işçilik üzerinden okumak mümkün müdür? F for Fake biçime olan takıntısını her sahnesinde aykırı kurgusuyla gösteriyor, evet, ama anlamın olmadığını mı söylüyor? Hayır. Filminin nesnesi Elmyr de Hory’den yola çıkarak tüm sanatçıları töhmet altında bırakıyor fakat bu suçlamada bir kutlama, ak çıkarma da var şüphesiz. Macar bir sanat sahtekârı olan de Hory, onun biyografisini yazmakta olan ve kendisi de bir sahtekâr olan Clifford Irving, filmin incelediği kavramlar için birer araç görevi görüyor. François Reichenbach’ın sanat........
© Film Hafızası
