The Girl with the Needle (2024): Bir Varmış Bir Yokmuş
“Bir varmış, bir yokmuş” masal anlatıcılığında klasikleşmiş bir giriş ifadesidir. Anlatılacak hikâyenin zaman ve mekândan bağımsız olduğunu, gerçeklikle doğrudan bir ilişkisinin bulunmadığını vurgular. Bu sebeple, gerçekleşmiş olayı anlatırken bu ifade pek kullanılmaz. Yine de 1920’lerde Danimarka’da gerçekleşen seri katil vakasından esinlenilerek çekilen The Girl with the Needle filminin kurgu ve tarihsellik ile kurduğu kompleks bağı, bu ifade, son derece iyi yakalar.
“Bir varmış, bir yokmuş, Kopenhag’da şişli bir kız yaşarmış.”
Dagmar Overbye, Danimarkalı bir seri katildir; yeni doğan bebekleri öldürdüğü için suçlu bulunmuş ve yargılanmıştır. Evlilik dışı çocuk sahibi olmanın utanç olarak görüldüğü bu dönemde, bebeklerini istemeyen annelere, bu bebeklerin evlatlık verilmesi için yardım eder gibi görünerek onları öldürmüştür. Overbye’ın 9 ila 25 bebeği bu şekilde öldürdüğü tahmin edilmektedir. Dehşet verici bu olayın üzerinden bir yüzyıl geçmesinin ardından çekilen filmde, Dagmar Overbye’ın hikâyesi, “Şişli Kız” denilen Karoline’in kurgusal hikâyesiyle iç içe anlatılmıştır.
Halka açık bir hamamda, Karolin şişle düşük yapmaya çalışır. Dagmar ile yolu ise burada kesişir; kadın, kendisini kan kaybından ölmekten kurtartır. Karoline, çocuğu doğurduktan sonra onu Dagmar’a verir. Kimse kendisine bile bakamazken, bebeğini evlat edinecek insanların var olduğuna inanmaktan başka çaresi yoktur.
Kibarlık etmek, yardım etmek, iyilik yapmak, kurtarmak gibi kavramlar filmde yineler. Dagmar, başka kimse yardım etmediği için Karoline’e yardım eder. Söylediğine göre, çocukları ise başkasına iyilik yapmaya gücü yeten kişiler evlat edinecektir. Ancak Magnus von Horn’un kurduğu hikâye, başından sonuna dek, bu şartları sağlayan insanların ne denli acımasız olduğunu gösterir durur. Başkalarına yardım etmeye gücü yetenler, güçlerini, yardıma muhtaç olanları gözlerinin önünden sürmek için kullanır. İyi insanların, doktorların ve avukatların dünyaları, şişli kızlarınkiyle kesişmez.
Ayna Evresi
Ayna evresi ile Jacques Lacan, benlik kavramının nasıl kurulduğunu açıklar. 6 ila 18 aylık bebekler, bir aynaya baktıklarında kendilerini dışsal bir bütünlük içinde algılarlar. Aynada, bütünlüklü ve tamamlanmış bir benlik imgesi görürüz. Oysa benliği aslında tutarsız ve parçalı bir şekilde deneyimleriz. Dolayısıyla, aynada görülen imgeyle özdeşim kurmak benliğin bir........
© Film Hafızası
