Akla Ziyan, Züğürt Tesellisi Bir Azgelişmişlik ve Yoksulluk İzahı: Kısır Döngü Teorisi
İktisat literatüründe sık sık kendisine atıf yapılan, bir dönem aydınların epey bir kısmını peşinden sürüklemiş, bazılarının hâlâ itibar ettiği, tuhaf, olgusal gerçeklerle kıyaslandığında “akla ziyan” dedirten bir teori vardır: kısır döngü teorisi.
Azgelişmişliği yine azgelişmişlikle, yoksulluğu yine yoksullukla açıklayan, “bir ülke yoksul olduğu için yoksuldur” demeye getiren, bir kuramdır bu. Başlangıçtaki gelir ve tasarruf azlığının bir sonraki aşamada yatırım ve büyüme azlığı, bunun da düşük gelirle sonuçlandığını ileri süren, kalkınma sürecinin bu şekilde kendini tekrarladığını; yoksul ya da azgelişmiş bir ülkenin fasit daireyi kıramayıp aynı çember içinde dönüp durduğunu, hiçbir ilerleme göstermeyip sürekli başlangıç noktasına döndüğünü savunan bir kuram. Kısır döngü teorisinin iki versiyonu vardır:
Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkar: bir ülke azgelişmiş olduğu için azgelişmiş, yoksul olduğu için yoksuldur. Fasit bir daire içinde döner durur, bu çemberi kırmak mümkün değildir.
İlk bakışta azgelişmişliğin kısır döngüsü ya da yoksulluğun kısır döngüsü kuramının ileri sürdüğü argümanlar mantıklı gibi gelir. Hele serde biraz milliyetçilik, biraz sosyalistlik ya da biraz İslamcılık varsa, kısır döngü kuramının vahşi bir cazibesi vardır. Öyle ya, başlangıçta yoksul olan bir ülkenin geliri azdır; gelir olmayınca tasarruf olmaz; tasarruf olmayınca yatırım olmaz; yatırım olmayınca ekonomi büyümez. Ekonomi büyümeyince de ülke zenginleşmez, yoksulluk çemberini, eskilerin ifadesiyle “fasit dairesini,” yani kısır döngüsünü kıramaz. Sonuçta yoksul olan yoksul kalmaya, azgelişmiş olan azgelişmiş kalmaya mahkûmdur. Rahmetli Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı” adlı dokunaklı parçasındaki o meşhur “işçisin sen işçi kal” repliğinin azgelişmişlik ve yoksulluğa uyarlanmış versiyonudur adeta: yoksulsun sen yoksul kal, azgelişmişsin sen azgelişmiş kal! Karamsarlık, kötümserlik, çaresizlik diz boyu.
Bu masala inanan o kadar çok insan, üstelik etkili ve yetkili makamlarda bulunan kerli ferli siyasetçi, bürokrat, akademisyen ve de entellektüel vardır ki!..
Oysa, iktisadi realiteden, insanlığın son bin yıllık tecrübesinden, hele sanayi devriminden bugüne kadar yaşanan gerçeklerden bu kadar kopuk, bu kadar karamsar, bu kadar moral bozucu, bu kadar ümitsizliğe sevk edici, bu kadar akla ziyan bir teori az bulunur. Buna rağmen dünyanın her tarafında yankı bulması, ders kitaplarında okutulması, aydınları, iktisatçıları, siyasetçileri peşinden sürüklemesi hayret vericidir. Gençlik yıllarında etrafımızda gördüğümüz haksızlıklara tek başına karşı koyabileceğimizi sandığımız dönemde, rahmetli Cüneyt Arkın’ın tek yumrukla üç-beş kişiyi devirdiği, tek başına kötülerin topunun canına okuduğu filmleri seyredip bir gün mutlaka kötüleri dize getirme hayalleri kurduğumuz hızlı gençlik günlerinde memleketin içinde bulunduğu kötü durumdan başkalarını, emperyalistleri, dış mihrakları, Siyonistleri, haçlıları vs. suçlu bulmak, kabahati onlara yüklemek için çok uygun bir teoriydi bu. Ama dünya döndükçe, yıllar geçtikçe, okudukça, farklı kaynaklara daldıkça, konu üzerinde daha salim kafayla düşündükçe, tarihe, verilere, yaşanan tecrübeye baktıkça büyüsünü yitiren bir teori.
Tarihsel tecrübe ışığında kısır döngü teorisi neresinden bakarsanız bakın bir saçmalıktır, akla ziyan bir desteksiz atış kuramıdır. Şayet teori doğru olsaydı, bugün insanlık hâlâ neandertal çağda yaşıyor olurdu; yontma taş, olmadı cilalı taş devrini bile aşamamış olurdu.........
© Fikir Coğrafyası
